Bosna'da Türkiye'nin Bıraktığı İzler
Şehirden uzaklaştıkça manzara da değişmeye başlıyor. Şimdi oldukça iyi durumda görünen bir otobandayız. Peş peşe tünellerden geçiyoruz. Bu tüneller bana Türkiye’deki otoyolları anımsatıyor. Özellikle tünel girişlerinde karşılaştığım tanıdık bir isim dikkatimi çekiyor: "Cengiz". Hepimizin siyasi tartışmalardan aşina olduğu, Türkiye’de mega altyapı projeleri denilince adı ilk aklımıza gelen o malum şirket, burada da karşımıza çıkıyor.
Zamanın ve Mekanın Değiştiği Yer: Konjic
Yaklaşık 1 saat süren yolculuğumuzun ardından ilk durağımız olan Konjic kentine geliyoruz. Burası tarih kokan ve oldukça küçük bir şehir. Kentin en önemli simgesi ise şüphesiz tarihi taş köprü. Köprüyü ve etrafını gezmek için kısa bir mola veriyoruz ve aracımızdan ayrılıyoruz.
Köprünün tarihine gelince: Alman işgalciler, 1945 senesinde piyadelerini geri çekerken Konjic'deki tarihi taş köprüyü yıkmış, arından yerine ahşap, akabinde ise beton-çelik bir köprü inşa edilmiş. 2009 senesinde Türkiye'den ER-BU şirketinin aslına uygun olarak yeniden inşa ettiği köprü, günümüzde Bosna Hersek'in en önemli tarihi yapılarından biri haline gelmiş durumda... (1)
Yolun bir kısmında yağmur bastırdı ama Mostar’a yaklaştıkça hava yeniden bulutlu haline geri döndü. Geçtiğimiz aylarda yaşanan ve Türkiye'deki ana haber bültenlerine de konu olan sel felaketinin izleri ise bazı yerleşim birimlerinden hala silinmemişti. Bazı köylerin adeta haritadan silinmiş olduğuna şahit olduk. Doğa bize hem güzelliği konusundaki cömertliğini hem de zaman zaman ne kadar acımasız ve yıkıcı olabileceğini Hersek bölgesinde bir kez daha hatırlattı.
Yaklaşık bir buçuk saat süren yolculuğumuzun ardından Mostar kentine ulaşıyoruz. Şehrin modern kısmından geçerken kıpır kıpır, canlı bir kent yaşamı göze çarpıyor. Kafeler ve restoranlar dolu, caddeler hareketli, gençler sokaklarda... Ama bizim asıl görmek istediğimiz yer, şehrin tarihi kalbi.
Kısa bir süre sonra, rehberimiz eşliğinde Mostar’ın o meşhur tarihi bölümüne adım atıyoruz. Asırlık taşlarla döşeli sokaklarda yürümeye başlarken rehberimiz Senan gülümsüyor ve şöyle diyor:
"Çok şanslısınız."
Neden diye soruyorum. Gülümseyerek anlatıyor:
"Birincisi, hava yağmurlu değil. Bu sokakların taşları yağmurda çok kaygan olur; yürümek oldukça zorlaşır. İkincisi, yaz mevsiminde burada adım atacak yer bulamazsınız. Kalabalıktan bu küçük şehri yarım saatte değil, iki buçuk saatte bile zor gezersiniz."
"Para artık her şeyi çözüyor, parayı veriyorsun senin yerine başka biri köprüden atlıyor. :)"
Senan, bu atlayışların aslında oldukça tehlikeli olduğunu söyledi. Köprünün hemen yakınında yer alan dalış platformlarını göstererek, bu gösterilerin sadece profesyonel sporcular tarafından yapıldığını ve kontrollü şekilde izin verildiğini anlattı. Hatta köprüde zaman zaman profesyonel atlayışların yapıldığı uluslararası organizasyonlar da düzenleniyormuş. Mevsim ve hava koşulları nedeniyle bizim orada bulunduğumuz süre içerisinde köprüden atlayan birine rastlayamadık ama geçmişten günümüze dek bu tarihi köprünün hikayesinin sadece şehrin iki yakasını bağlamaktan çok daha fazlası olduğunu anladık.
Kayaların Gölgesi Altında Bir Tekke: Blagaj Alperenler Tekkesi
Mostar'ın ardından dünyanın en ilginç yerlerinden birine geldik desem, sanırım abartmış sayılmam. Metrelerce yükseklikten inen sarp kayalıkların dibine konumlandırılmış eski bir tekke ve hemen yanı başından doğan, yemyeşil sularıyla akan bir nehir... Şimdiki durağımız: Blagaj Alperenler Tekkesi.
Yeni doğmuş bir bebek gibi kıpır kıpır yeryüzüyle buluşan bu tertemiz suların sesi, kayalıklarda yankılanan bir çağlayan gibi kulağımızda çınlıyor. Suyun karşı kıyısına geçmek için yapılmış küçük köprü ve iki yaka boyunca sıralanmış butik mekanlar, kafe ve restoranlar sessizce bu bölgeye gelen ziyaretçileri ağırlamayı bekliyor.
Tekkenin hikayesini, Buna Nehri'nin doğduğu kaynağın hemen yanında büyük bir merakla dinlerken, tekkenin bacasından sanki yüzyıllar öncesinde okunan dualar tütüyor. Kaynağından avuç avuç içtiğimiz su, derin bir sessizliğe gömülmüş tekkenin taş duvarlarında adeta bir zikir gibi yankılanıyor.
Blagaj Alperenler Tekkesi, yaklaşık 600 yıl önce Bektaşi dervişleri tarafından kurulmuş. Zamanla yalnızca Bektaşiliğe değil, Kadiri, Halveti ve Nakşibendi tarikatlarına da ev sahipliği yapmış. Buna Nehri'nin kaynağının yanı başındaki bu yapı, hem tarihi hem de mistik atmosferiyle ziyaretçilerini etkiliyor.
Tekkeyi ziyaret etmek ücretli. Giriş biletimizi aldıktan sonra iki katını da gezebiliyoruz. İçeride zikir ve ibadet odaları, mutfak, küçük bir hamam ve abdesthaneler yer alıyor. Her bir oda, burada yaşanmış manevi hayatın izlerini taşıyor.
Balkona çıktığınızda ise başınızı kaldırır kaldırmaz devasa kayalıklarla örtülü bir dağ yükseliyor karşınızda. Kaya parçalarının kopup düştüğünü düşünmek bile insanın içini ürpertiyor. Tekkenin görevlisinden öğreniyoruz ki geçmişte böyle olaylar yaşanmış ve tekke bu nedenle birkaç kez onarımdan geçirilmiş.
Tekkenin böylesine korunaklı ve gözlerden uzak bir alana kurulmasının sebebi ise gizlenmek, yani ibadetlerini baskılardan uzak bir ortamda sürdürebilmek... Bugün hala o huzur ve gizemli hava yapının her köşesinde hissediliyor. Alperenler Tekkesi, hem doğası hem de taşıdığı mistik atmosferle bizi fazlasıyla etkiledi.
Tarih Kokulu Masal Şehir: Poçitel
Yol boyunca Dubrovnik yönünü gösteren tabelalar görüyoruz ve artık Hırvatistan sınırına yaklaştığımızı anlıyoruz. Mostar’dan yaklaşık kırk dakika süren bir yolculuktan sonra, rehberimiz aracı anayolun kenarına park ediyor. Gri bulutlar gökyüzünde hızla peşimizden sürükleniyor, yoldayken yakalandığımız yağmur muhtemelen Poçitel'de de bizi yakalayacak.
Araçtan inip Poçitel’in taş sokaklarına doğru ilk adımlarımızı atıyoruz. Yanı başımızda Neretva Nehri usul usul kuzey yönüne doğru süzülüyor. Gri gökyüzüne rağmen nehrin rengi yine yemyeşil parlıyor. Manzaranın güzelliğinden ilhamla o an aklıma düşüveren cümleyi telefonumun not defterine yazıyorum:
"Sanki bir ressam bu manzaranın tablosunu yaparken tüm boyalarını bitirmiş ve elinde son kalan en parlak ve en sıra dışı rengi yalnızca bu nehir için saklamış gibi..."
Adriyatik Denizi'ne çok yakın bir noktadayız ve eğer gökyüzü bize biraz gülümserse Poçitel'in en yüksek noktasından denizi görebileceğiz. Bu deniz tutkusunu şimdilik kendimize saklayıp Poçitel'in taşlı sokaklarında yürümeye başlamadan önce rehberimize kulak veriyoruz.
Poçitel, surlarla çevrili yapısı, taş sokakları ve Saat Kulesi, Hacı Ali Camii gibi eserleriyle klasik 15. yüzyıl Osmanlı yerleşim mimarisinin güzel bir örneği. UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’nde yer alan köy, sanatçılara ve tarih meraklılarına ilham veren sakin bir atmosfere sahip. Bosna Savaşı sırasında ağır tahribat gören bu Müslüman yerleşimi Türkiye'nin ve Dünya Bankası gibi kuruluşların desteği ile yakın dönemde restore edilmiş.
Poçitel sokaklarında yürürken sanki bir Orta Çağ kalesinin içinde kaybolmuş gibi hissettik. Burada her şey taştan yapılmış, sokaklar, merdivenler, evler, ibadethaneler ve hamamlar bile... Şehir merdivenlerle birbirine bağlanmış sokaklarla yükseldiğinden otomobil vb araçlarla bu şehri gezmeniz mümkün değil. Zaten en güzel tarafı da bu; Poçitel'i adım adım yürüyerek keşfetmeniz gerekiyor. Her bir sokağı size ayrı bir manzara fotoğrafı sunuyor. Bu taş şehir için "bir açık hava sanat galerisi" desek abartmış olmayız. Her sokağı ilham verici bir güzelliğe sahip. Zaten bu atmosferin büyüsü sadece biz gezginleri değil, sanatçıları da cezbediyor. Öyle ki her yıl yerli ve yabancı sanatçılar burada bir araya gelip taş sokaklarda ve atölyelerde yeni eserlerini üretip sergiliyorlar.
Kayalıklara yaslanmış olağanüstü güzellikteki coğrafi konumu sayesinde, yukarıdan nehir kenarına doğru taşlı merdivenlerden inerken insanın içinde hafif bir melodi yükselmeye başlıyor. Sanki sözcükler o an günlük dilin tüm yavanlığından sıyrılıyor ve edebi bir pardesü giyerek duygularınıza tercüman oluyor. Poçitel tarihi yönünün yanında duygusal anlamda da insanı oldukça etkileyen bir kasaba.
Kravica Şelalesi, Bosna-Hersek’in güneyinde, Mostar’a yaklaşık 40 km uzaklıkta, Trebižat Nehri üzerinde yer alan doğal bir oluşum. Yaklaşık 25 metre yükseklikten dökülen sular, geniş bir havuz oluşturarak etkileyici bir manzara sunuyor.
Gördüğümüz manzara olağanüstü... Orman sanki içini döküyor gibi… Farklı noktalardan metrelerce yükseklikten dökülen sular, geniş bir havuz oluşturuyor. Burası tam anlamıyla büyüleyici. Sarımsı renkte kumlardan oluşmuş küçük bir kumsal, yaz aylarında buranın adeta bir plaja dönüştüğünü bize anlatıyor. Kumsalın hemen arkasındaki barlar ve kafeler ise sezonu bekler gibi sessiz, sakin.
Kıyıda ufak bir yürüyüş yapıyoruz. Yazın gölette gezinti için kullanılan küçük bir kayık, kıyıya bağlanmış bekliyor. Biz ise bu güzelliği doya doya fotoğraflıyoruz. Telefonlarımız elimizden hiç düşmüyor. Bir yandan şelaleden rüzgarla yüzümüze çarpan su damlacıkları, bir yandan da başımızdan eksik olmayan yağmur… Bu romantik anı doyasıya yaşamak ve hissetmek adına kendimizi şanslı hissediyoruz. Bunun bir rüya olmadığını yüzümüze vuran su damlacıkları her defasında hatırlatıyor.
Yaklaşık 12 saat süren Hersek turumuz, doğal güzellikleri, tarihi dokusu ve huzur veren atmosferiyle bize unutulmaz bir gün yaşattı. Son durağımız Kravica Şelalesi’nde geçirdiğimiz keyifli vakitten sonra Saraybosna’ya dönmek üzere yola koyuluyoruz.
Önümüzde yaklaşık 3 saatlik bir yol var. Üzerimizde ise, gezi notlarımıza böylesine harika bir turu daha eklemiş olmanın mutluluğu... Eğer yolunuz Bosna-Hersek’e düşerse, Hersek turuna mutlaka katılmanızı öneririz. Konjic'ten Mostar’a, Blagaj’dan Poçitel ve Kravica’ya uzanan bu rota, ülkenin hem tarihine hem de doğasına dokunabileceğiniz benzersiz bir deneyim sunuyor.
Teşekkürler Dünya!
Kaynak:
https://www.balkannews.com.tr/bosna-hersek/konjic-koprusu-78-sene-once-bugun-yikilmisti-h6007.html (1)
https://www.balkannews.com.tr/bosna-hersek/mostar-da-ziyaret-edebileceginiz-yerler-h924.html (2)
Kravico selalesinin sesi geldi bana da...
YanıtlaSilİlginiz için teşekkürler. Hersek Bölgesi ve Kravica Şelalesi gerçekten görülmeye değer. :)
Sil