Ankara’dan gece otobüsüne binerek
başlayan yolculuğumuz, sabah erken saatlerde ufak bir kahvaltı molasıyla devam
etti. İlk durağımız, Kapadokya’nın göz alıcı yapılarından biri olan Selime
Katedrali idi.
Volkanik tüf kayalara oyulmuş bu
manastır kompleksi, bir zamanlar hem dini eğitim merkezi hem de sığınak olarak
kullanılmış. Üst katlardaki geniş salonlar ve yaşam alanları, alt katlardaki
depo ve sığınak bölümleriyle büyüleyici bir yapıydı. İçindeki freskler,
İncil’den sahneleri anlatıyordu; ancak zamanın etkisiyle bir kısmı yıpranmıştı.
Doğanın Güzelliği: Narlıgöl ve
Yeraltı Şehirleri
Sonraki durağımız olan Narlıgöl,
huzur veren atmosferi ve termal özellikleriyle dikkat çekti. Volkanik krater
gölü olan Narlıgöl, doğanın sessizliği ve güzelliğiyle bizi büyüledi.
Daha sonra bölgenin meşhur deri üretim fabrikasına ziyarete gittik. Ufak bir moda defilesi eşliğinde ürünlerin tanıtımı yapıldı. Merak edenler için oldukça ilginç ürünler mevcuttu. Deri fabrikasından öğle yemeği molası ve ardından rotamızı Göreme Açık Hava Müzesi’ne çevirdik.
Göreme Açık Hava Müzesi
UNESCO Dünya Mirası Listesi’ndeki bu
yer, kaya oyma kiliseleri ve freskleriyle bölgenin dini ve sanatsal mirasını
yansıtıyordu. Özellikle Tokalı Kilise’deki freskler, İsa’nın hayatına dair
sahneleri canlı renklerle tasvir ediyordu.
2. Gün: Gökyüzünden Kapadokya ve Tarih
Sabah 6’da başlayan ikinci günümüz,
Kapadokya’nın ünlü uçan balonlarını izlemek için Aşk Vadisine giderek başladı.
Balon turlarının fiyatlarının dönemlere göre değiştiğini öğrendik. Şubat ayının
en uygun zaman olduğunu, yılbaşı gibi özel günlerde ise fiyatların oldukça
yükseldiğini söylediler. Biz balonlara binemesek de gökyüzünde süzülen
balonları izlemek bile büyüleyiciydi.
Bir sonraki durağımız olan
Paşabağları Vadisi, "Rahipler Vadisi" olarak da biliniyor. Mantar
şekilli peri bacaları ve içlerine oyulmuş yaşam alanlarıyla bu vadi, keşişlerin
inziva yerleri ve tarihi dokusuyla dikkat çekiyordu.
Atölyeler ve El Sanatları
Paşabağları’ndan sonra Onyx
taşlarının ve bölgenin diğer değerli taşlarının işlendiği bir atölyeyi ziyaret
ettik. Ev dekorasyon ürünlerinden takılara kadar pek çok ilginç tasarımı görmek
büyüleyiciydi. Ardından çömlek yapımının gösterildiği bir atölyede ustaları
izledik. Bize eski geleneklerden, erkeklerin çömlek yapmayı, kadınların ise
halı dokumayı öğrenmek zorunda olduğundan bahsettiler.
Hacı Bektaş Veli Müzesi
Günün ve turumuzun son durağı, Hacı
Bektaş Veli Müzesi oldu. Bu müze, hoşgörü ve insan sevgisi üzerine kurulu
Bektaşi geleneğini anlamak için eşsiz bir yerdi. Anadolu’nun tasavvuf kültürünü
ve hoşgörü felsefesini yansıtan bu mekan, hem manevi hem de kültürel açıdan
etkileyiciydi.
İki günlük Kapadokya turumuz, tarih, doğa ve kültürün iç içe geçtiği bir yolculuktu. Her anı keşif dolu olan bu bölge, Türkiye’nin en özel destinasyonlarından biri. Umarım bir gün sizin de Kapadokya’ya yolunuz düşer ve bu eşsiz deneyimi yaşarsınız.
Yeni yılınızın, Kapadokya’nın büyüsü
kadar güzel geçmesi dileğiyle!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder