Aybars Dağ
Şehre İlk Adım: Lüks, Huzur ve Sade Güzellik
Şehri
keşfetmeye başladığımız an itibarıyla hızlıca bir tura başladık. Önce şehir
merkezinde biraz dolaşıp neler var neler yok diye göz attık. Söylentilere göre
burada oldukça zengin insanlar yaşıyormuş ve bu gerçekten de sokaklarda
yürürken kendini belli ediyor. Binaların zarafeti, sokaklardaki temizlik ve
genel atmosfer insana "burada hayat biraz başka akıyor" dedirtiyor.
Şehir
merkezi oldukça küçük, yani yürüyerek çok rahat keşfedilebilecek bir yerleşim
yeri. Bu da gezmeyi oldukça keyifli hale getiriyor.
İlk Durak: Trinkhalle – İçme Salonu
Gezimize
ilk olarak meşhur Trinkhalle yani içme salonu ile başladık. Burası tarihi bir
kaplıca içme salonu. Sütunlu mimarisi ve iç duvarlardaki fresklerle gerçekten
oldukça etkileyici bir görüntü sunuyor. Söylenene göre buradan şifalı termal su
içilebiliyor. Fakat biz gittiğimizde içeride herhangi bir görevli yoktu ve akan
bir su kaynağı da göremedik. Yine de tarihi havası ve içindeki fresklerle
görülmeye değer.
İç
mekânda Avrupa’nın farklı yerlerindeki diğer kaplıca noktalarıyla ilgili
bilgilere de yer verilmişti. Bu da buranın, geçmişte ne kadar önemli bir merkez
olduğunu gösteriyor.
Spontane Keşif: Doğa ile İç İçe Küçük Bir Kaçış
Plan
yapmadan, tamamen spontane bir şekilde dolaşmaya devam ettik. Şehrin çevresi
oldukça yeşil ve dingin bir atmosfere sahip. Doğanın bu kadar şehrin içine karıştığı yerler artık
nadir bulunuyor. Kara Orman’ın hemen kıyısında yer aldığı için, şehir adeta
ormanla iç içe yaşıyor.
Şehrin Mimari Dokusuna
Hayran Kaldım
Beni
en çok etkileyen noktalardan biri ise şehrin mimari dokusu oldu. Binaların
yapısının hiç bozulmamış olması ve tarihi dokunun böylesine korunması gerçekten
dikkat çekici. Şehrin genelinde bu estetik tutarlılığı hissedebiliyorsunuz. Her
yapı, zamanın izlerini gururla taşıyor gibi. Özenle korunmuş cepheler, sade ama
zarif detaylar. Mimariye ilgi duyan herkesin gözlerini doyurabileceği bir
şehir.
Gezimizin
bir diğer önemli durağı ise Friedrichsbad oldu. Burası, Roma-İrlanda usulü
klasik bir termal banyo. Biz içerisine girip deneyimlemedik fakat önünden
geçtiğimizde dış cephesinin zarifliği bile oldukça etkileyiciydi. İnternetten
araştırdığımızda, hala aktif olarak kullanılan ve ziyaretçilerine farklı bir
termal deneyim sunan bir yer olduğunu gördük. Eğer böyle bir deneyimi yaşamak
isterseniz listenize mutlaka ekleyin.
Stiftskirche ve Küçük
Bir Macera
Friedrichsbad
binasından yukarı doğru devam ettiğimizde karşımıza Stiftskirche Kilisesi
çıktı. Bu alandan Yeni Saray’a (Neues Schloss) geçiş yapabileceğimizi düşündük
ama maalesef bağlantı yolu olmadığını öğrenince geri dönmek zorunda kaldık.
Yine de kilisenin arkasında denk geldiğimiz sergi alanları güzeldi. Eğer aktif
sergiler varsa, burası uğramaya değer.
Sokaklar, Sanat ve Kültür
Şehirde
yürürken rastladığımız tiyatro ve opera binaları da dikkat çekiciydi. Ne yazık
ki zamanımız kısıtlıydı ve herhangi bir etkinliğe katılamadık ama bu tarz
sanatsal etkinlikleri sevenler için Baden-Baden oldukça canlı bir şehir. Gitmeden
önce şehirdeki güncel tiyatro ya da konser programlarını kontrol edebilirsiniz.
Yeme-İçme: Fiyatlar
Şaşırtabilir
Şehirde
çok kısa bir süre kaldığımız ve daha çok gezmeye odaklandığımız için yeme-içme
kısmına fazla vakit ayıramadık. Fakat birkaç kafenin menüsüne göz attığımızda,
fiyatların oldukça yüksek olduğunu fark ettik. Bu da aslında şehirdeki yaşam
standardının bir yansıması gibi.
Yalnız
özellikle not düşmeliyim: Kara Orman Pastası (Schwarzwälder Kirschtorte) burada
mutlaka denenmesi gereken tatlardan biri. Biz deneme şansı bulamadık ama
giderseniz sizin bu şansı kaçırmamanızı tavsiye ederim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder