14 yıl önce yaptığımız Suriye turundan aklımda ve fotoğraflarımda kalanlarla bugünkü düşüncelerimin ve hissettiklerimin iç içe geçtiği yeni bir yolculuk olacak bu yazı. Gerçekte 2010 yılı Ağustos ayında Suriye'nin Başkenti Şam'ı gezerek başlamıştı turumuz. Bu yazıda ise o günkü turumuzun başladığı yerden değil son durağından yani Halep'ten başlayacağım anlatmaya. Son günlerde anahaber bültenlerinde sıklıkla duymaya başladınız bu kadim kentin adını. Şimdi ise bir zaman tünelindesiniz ve Suriye'nin ikinci büyük kentine, Halep'e harap olmadan önce hoşgeldiniz. Sondan başlayan bir hikaye bu, Halep hala var ama burada anlatılan Halep artık yok.
![]() |
Halep - 2010 |
Humus otogarındayım. Bir gece çölde konakladığımız Palmira Antik Kenti'nden Suriye'nin üçüncü büyük şehri Humus'a yaklaşık iki saat süren ve muavinin mırra ikram ettiği keyifli bir yolcuğun ardından ulaştık. Klimalı otobüsten iner inmez nefes aldığımızı bile hissedemediğimiz, tenimizi kavuran, terimizi de anında buharlaştıran bir sıcakla karşılaştık. Buradan Halep'e gitmek için aktarma yapmamız gerekiyordu. Bu arada Suriye ve Türkiye'nin ilişkilerinin en iyi olduğu dönemde ve iki ülke liderinin birbirlerine "Kardeşim" diye hitap ettiği günlerde olduğumuzu öncelikle hatırlatmak istiyorum.
Otogarda bizim gibi gezgin Türklerle karşılaştık. Bizim gibi onlar da Halep'e gitmek için otobüs bekliyorlardı. Onların yönlendirmesiyle otobüs firmalarının sıra sıra dizildiği alana gittik. Burada herkes bize yardımcı olabilmek için adeta seferber oldu. Suriye'de bulunduğumuz günlerde karşılaştığımız her yerde insanlar bize oldukça yardımcı ve kibar davranmaya özen gösterdi. Kimseden bir kabalık görmedik. Kafalarımızdaki pek çok önyargının anlamsızlığını bizzat yaşayarak deneyimledik.
Halep'e yolculuk bir minibüsle başladı. Yanımda oturan ve ticaretle uğraştığını öğrendiğim Hüsam isimli Halepli bir adamla laflamaya başladım. Dönemin en popüler dizisi Kurtlar Vadisi'ni izlediğini ve Arapça versiyonunda "Murad Alemdar "olarak sunulan Polat Alemdar karakterini çok beğendiğini anlattı. Dizinin ve karakterinin kurgu olduğunu anlattığımda nedense çok şaşırdı. Türkiye'de Polat Alemdar karakterinin gerçekte var olduğunu düşünmüş. Dizideki bazı olayların gerçeklik payı taşıdığını ancak siyasete pek fazla girmek istemediğimi söyledim. Zaten Suriye'de siyasi konularda konuşmak riskliydi. ABD ve İsrail hakkında her ortamda sabaha kadar konuşabilirdiniz ancak Suriye lideri ve ülkenin iç siyaseti hakkında konuşmamamız tavsiye edilmişti.
Yaklaşık 3 saat süren yolculuğumuz boyunca insanları ve geçtiğimiz şehirleri, kasabaları gözlemledim. Bangır bangır müzik dinleyen bir genci hatırlıyorum. Başındaki kulaklık tüm özelliklerinin aksine sahipti ve dinlediği her şarkı araç içinde yankılanıyordu. Kimse sesini kısar mısınız demedi mesela. Bazı şeylerden rahatsız olmanın da bir kültür meselesi olduğunu düşündüm. Araçta dondurma ikram edildi. Ancak dondurmanın kutudan elle alınıp külaha konulduğunu fark etmeme rağmen nasıl yiyebildim diye şimdi garipseyebiliyorum ama günlerini geçirdiğiniz herhangi bir yerde bir süre sonra oradaki insanlar gibi davranmaya başlıyorsunuz sanırım. İnsan her şeye alışıyor. Şam'da terlikle gezmeye başlamam gibi...:) Ten rengim bile uyum sağladı ve orada bulunduğum her geçen günde biraz daha koyulaştı.
Halep Sami dillerinde 'Süt Veren' anlamına gelmekte...Doğu'nun Kraliçesi olarak nitelendirilen bu şehir ılıman iklimi, zengin kültür ve sanat birikimi ve mutfağıyla Ortadoğu'nun en önemli kültürel ve ekonomik kesişim noktalarından biri...
Nihayet 'Welcome to Aleppo' tabelası göründü ve Şam'dan başlayıp Humus ve Hama kentlerini geçip Halep'e ulaşan; günümüzde Türkiye'nin de dahil olduğu uluslararası güçlerin anlaşmalarına ve akşam haberlerine sıklıkla konu olan M5 karayolundan ayrılıp Halep kent merkezine doğru geldik. Burası sapsarı taş binaların bulunduğu, kıpır kıpır oldukça hareketli bir şehirdi. Halep Suriye'nin ikinci büyük kenti ve o dönem yaklaşık 5 milyonluk bir nüfusu bünyesinden barındırıyordu. Savaş ve göç nedeniyle kentin nüfusu günümüzde önemli ölçüde azaldı. Şehir merkezindeki tarihi ve dünya kültür mirası pek çok yapı insanlığın en sefil ve rezil hali olan savaş nedeniyle maalesef büyük tahribata uğradı.
Şam, Halep ve Lazkiye gibi Suriye şehirlerinde nüfusun büyük çoğunluğunu Sünni Müslümanlar oluşturuyor bu doğru. Ancak sözkonusu şehirlerde farklı mezhebi ve dini gruplardan insanların da çok yoğun bir nüfusa sahip olduğunu hatırlatmak gerekiyor. Bu şehirlerde laik bir yaşam biçimi sürdürülüyor ve kimse kimseye etnik kimliğini, mezhebini veya dinini sormuyor. Son günlerde Halep'te kontrolü ele geçiren radikal cihatçı grupların bu kentin çok kimlikli dokusuna ve yaşam biçimine tamamen aykırı eylemler içerisinde olduklarını ve aralarındaki bazı grupların Türkiye dahil çok sayıda ülke tarafından terör örgütü olarak kabul edildiklerini özellikle belirtmek gerekiyor.
Turistik Halep eski kente gitmek için toplu ulaşım aracına aktarma yaptık. Turist olduğumuzu anlayan insanların gülümseyerek sürekli bize bakması çok ilginçti. Popüler bir şarkıcı ya da televizyon karakteri gibi hissettik ve bu sadece Halep'teki insanlara mahsus değildi. Küçük bir kızın annesinin yanında utangaç bir şekilde bize gülümseyip biz onu fark ettiğimizde hemen başını çevirmesini ve bunu yol boyunca oyuna döndürmesini hiç unutmadım. O kız çocuğunun savaş boyunca korkularını ve akıbetini zaman zaman merak edip durdum. Adını ve yaşını bilmediğim o kızdan kim bilir geriye belki de sadece bir fotoğraf kaldı.
Eski kente geldiğimizde ilk durağımız tarihi Halep Kalesi oldu. Kale'den 360 derece açıyla baktığınızda Halep'in tamamını görebiliyorsunuz. Sapsarı bir rengin ve taş binaların hakim olduğu bu şehirde capcanlı bir ticaret ve alışveriş hayatı vardı. Türkiye'nin sınır kentlerinde yaşayan insanlar mal alıp-satmak için günübirlik Halep'e rahatça gidip gelebiliyordu. Şam'dakine kısayla Suriye Cumhurbaşkanı'nın fotoğraflarına bu kentte her köşe başında rastlamıyordunuz. Burası aynı zamanda farklı etnik ve dini grupların iç içe uyum içerisinde yaşadığı bir sanayi kentiydi. Kentin dokusu maalesef savaş nedeniyle bozuldu. Ayrıca turistik açıdan kentte çok sayıda yabancı turistin de kafileler halinde akın ettiği bir dönemin içindeydik. Halep yemekleri, eğlenceleri ve kendine has gece hayatıyla da ünlü bir şehirdi. Karanlığa gömülen bir ülkede ışığı inatla yanmaya devam eden bir medeniyet feneri gibi herkesin zapt etmeye çalıştığı bir güzellikti.
Halep Kalesi, kente hakim bir tepe üzerine kurulu. Tarihi M.Ö. 3000'li yıllara dayanan kalede sırasıyla Grek, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı etkileri görülüyor. Dünya kültür mirasının en önemli eserlerinden biri olan bu görkemli yapı yakın geçmişte çeşitli restorasyon süreçlerinden geçti. Ancak Suriye Savaşı boyunca ve 6 Şubat Depremi'nde bir kısmı tahribata uğradı. Kaleyi çevreleyen pek çok tarihi yapı savaş sırasında havaya uçuruldu. Kalenin etrafını çevreleyen alan yakın zamana kadar turistlerin en çok uğradığı kafe ve diğer mekanları barındırıyordu.
Tarihi Halep Çarşısı bir sonraki durağımızdı. Bu çarşıdan satın aldığımız meşhur Halep sabunlarının kokusu hala burnumda. Çarşı yan kollarıyla birlikte kilometrelerce uzuyordu. Dünyanın en eski çarşılarından biri olarak kabul edilen tarihi çarşıda yiyecekler, tekstil ürünleri, altın ve gümüş takılar, Halep sabunları ve hediyelik eşyalar satılıyordu. Savaş sırasında çatışmaların en yoğun olduğu alanda yer alan tarihi çarşı maalesef büyük hasar gördü. Geçtiğimiz yıllarda önemli bir kısmı yeniden restore edildi.
Halep farklı dinlere ait çok sayıda tarihi yapıya da ev sahipliği yapıyor. Halep Emevi Camii de bunlardan biri ve bu kadim kentin en önemli simge yapılarının başında geliyor. Cami, Emevi Halifesi Süleyman bin Abdülmelik tarafından 715 yılında, bir katedralin üzerine Cuma Mescidi olarak inşa edilmiş. Caminin en önemli özelliği ise orijinal bir minareye sahip olmasıydı. Minarenin şerefesinin altında iki şerit halinde yazılı kitabeler yer alıyordu. Savaş sırasında caminin minaresi yıkıldı. Yakın dönemde başlatılan restorasyon çalışmaları kapsamında yıkılan minarenin taşları ve caminin diğer bölümleri tek tek belirlenip numaralandı. Halep Büyük Camii olarak da bilinen yapının eski görünümüne yeniden kavuşması amaçlandı.
Son olarak Halep'in en önemli yapılarından biri olan Baron Oteli'nden de bahsetmemek olmaz. 4 Ekim 1918'de Halep'e gelen Mustafa Kemal Atatürk'ün de konaklamış olduğu Baron Hoteli günümüzde işletilmiyor. Otel, Halep'in en keyifli mekanlarından biriydi. Halepli Mazlumyan ailesi tarafından 1911 yılında yaptırılan otelin mülkiyet hakları hala aynı ailenin elinde. Ancak otel binası günümüzde hala ayakta dursa da savaş nedeniyle otelin faaliyetlerine son verilmiş. 201 numaralı odada M. Kemal Atatürk'ün fotoğraflarının hala asılı olduğu söyleniyor.
Suriye gezimizin son gününde Halep'ten ayrılma vakti gelmişti. Günübirlik şehir turunun ardından Antakya merkezine giden taksilerin bulunduğu alana yöneldik. Bir taksici ile anlaştık. Bizimle birlikte Antakya'da çeyiz dükkanı bulunan ve Halep'ten satın aldığı abiyeleri yüklenmiş bir kadın da aynı taksideydi. Dönem atla bir taksiye yarım saatte Antakya'dan Halep'e gel, Halep mutfağının lezzetlerini tat, alışverişini yap, eski şehirde tur at ve aynı günde Türkiye'ye geri dön dönemiydi. Kaderleri, kültürleri birbirlerine bağlı bu kadim kentlerin bir hüzünlüyse diğeri de aynı acıyı hissediyor. Biri ayaktaysa diğeri de yükseliyor.
Antakya'ya dönerken Halep'ten çıktığımızda camdan içeriye dolan limon kokusunun yerini yavaş yavaş Türkiye'nin deniz kokusunu andıran havası doldurmaya başlamıştı. Taksici tarihi İpekyolu'nun kalıntılarında fotoğraf çekmemiz için bizi hiç kırmadan yolda bir süre mola verdi. Fotoğraf çekerken tarihi İpekyolu'nun kalıntılarında akşamüstü güneşinde uzayıp giden gölgem sanki daha yürünecek çok yolumun ve öğreneceğim çok hikayenin olduğunu bana anlatıyordu.
"İşte geldim gidiyorum
Şen olasın Halep şehri"
Hiç kimse senin kadar
yakıştıramamıştır hüznü kendine
Hüzünler ki aşkın ve şiirin
yıllanmış şarabıdır
damıtılmıştır acıların imbiğinden
Hüzünler ki şairlerin yüreğinden uçuşan
sararmış çiçek tozlarıdır
Biraz da şairlere özgüdür hüzün..." A. Telli
Teşekkürler Dünya!
Not: Sayfaya 2010 yılında kendi çektiğim Halep şehrinin genel görünümüne ait fotoğraflar çok yakında eklenecektir.