Safranbolu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Safranbolu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11 Şubat 2025 Salı

SAFRANBOLU'DA BİR HAFTA SONU

Bartın'daysanız kış ortasında yazdan kalma güneşli ve sıcak bir pazar gününde İnkumu ve Amasra'ya gitmenin dışındaki en güzel ve en yakın gezi rotalarından biri tarihi evleriyle ünlü Safranbolu. Ancak bu tarih kokan ilçe size sadece 'Eski Kent'teki turistik çarşıyı gezmenin dışında farklı aktiviteler yapma imkanı da sunuyor; Cam Teras'ta yükseklik korkunuza meydan okuyarak yürümek ve vadiyi kuş bakışı izlemek, 9 km uzunluğundaki Tokatlı Kanyonu'ndaki parkurda yürüyüş yapmak ya da aynı kanyonda bulunan zipline ile adrenalin dolu bir macera yaşamak gibi...



Safranbolu yolundaki o meşhur ağaç tünellerinin güzelliğinin fotoğraflarını çekip bir kez daha paylaşmak isterdim. Ancak kış mevsiminde kupkuru kalmış dallar tıpkı o çok sevdiğim şairin dizelerindeki gibi "Birbirine uzanmış ve zaman zaman ancak parmak uçlarıyla değebilen" birer kollara dönüşmüşlerdi.(1)



Yine de yol boyu gözüm yükseklerdeydi, o dağlardaydı. Ovacuma'yı geçtiğimizde iyice darlaşan o yolda kıvrıla kıvrıla yükselirken dağları ve dağların arkasındaki denizi görmeyi hayal ettim. 'Bu yol o dağlara çıkar yeniden bir gün elbet' diyerek...


Ahmet Usta Geçidi'ne gelmeden hemen önce ismini anarken bile her mevsimde üşüdüğümüz Soğuk Su dinlenme tesislerine iyice yaklaşmışken hiçbir radyo doğru dürüst çekmiyordu her zamanki gibi. Cızırtı radyosuna bir süre daha tahammül ettikten sonra kendi playlist'imize geçiş yaptık. Oradan seçtiğim bir şarkıyı yazının sonuna sakladım hep birlikte dinleyelim diye.




Safranbolu'ya iyice yaklaşmışken Eski Kentte mi tur atsak, Yörük Köyü tarafına mı gitsek diye konuşurken birden aklımıza uzun süredir denemeyi çok istediğimiz zipline macerası geldi. Şehir merkezine geçmeden Cam Teras tabelasını görüp ana yoldan ayrıldık ve yaklaşık beş kilometre boyunca yarı ormanlık alandan dümdüz kel tepelere çıkan dar asfalt yolda ilerleyip restore edilmiş birbirinden güzel Safranbolu köy evlerinin yanından geçtik.


Karşımıza ilk olarak Ters Ev Aksiyon Parkı çıktı. Bu mekanın özellikle çocuklarınızla birlikte oldukça eğlenceli vakit geçirebileceğiniz ve içerisinde gezinirken de mekansal algınızın ters yüz edildiği interaktif bir eğlence merkezi olduğunu belirtelim.



Safranbolu Zipline parkuruna geldiğimizde heyecanımız da bir hayli arttı. Uzun zamandır aklımızda olan bu eğlenceli macerayı nihayet gerçekleştirecektik. Zipline parkuru için önce herhangi bir kaza veya aksilik durumunda hiç kimseyi sorumlu tutmayacağınıza dair bir taahhütname imzalıyor ve ardından gişeden bilet alıyorsunuz. Zipline parkurundan çift yönlü geçiş ücreti kişi başı 300 TL. Eğer parkurdan geçiş yaparken drone çekimi isterseniz de kişi başı 105 TL ödeme yapmanız gerekiyor. 


Uzman bir ekibin yardımıyla uçuş öncesi zipline için gerekli olan emniyet kemeri, kask, makara ve bağlantı iplerimizle parkurun başlangıç noktasına çıktık. Sıramız geldiğinde de 110 metre yüksekliğinde ve 300 metre uzunluğundaki çift yönlü parkurdan geçmek için bize sadece kollarımızı açıp, yüksek adrenalin dolu çok eğlenceli bir kuş uçuşuyla eşsiz güzellikteki manzaranın tadını çıkarmak kaldı.



Unutulmaz hatıralarımıza bir yenisini eklemenin mutluluğuyla zipline parkurunu tamamladıktan sonra parkurun hemen yanında yer alan Cam Teras'a da geçelim istedik. Cam Teras'a inen merdivenlerde Safranbolu'ya özgü hediyelik eşyalar ve lokumlar satılıyor.  Ayrıca buradaki kafede sunulan dağ salebini yudumlarken manzaranın nefes kesici güzelliğini doyasıya izleyebilirsiniz.




Cam Teras'ı gezebilmek için bilet almanız gerekiyor. Tam bilet ücretleri kişi başı 50 TL. Cam Teras'ta yükseklik korkunuza meydan okuyarak yürümek ve kanyonu kuş bakışı izlemek gerçekten çok keyifli. Burada birbirinden güzel fotoğraf kareleri yakalayabilirsiniz. 




Doğanın tüm güzelliği kanyonun 80 metre yüksekliğinde konumlandırılmış bu kristal cam terasta kelimenin tam anlamıyla ayaklarınızın altında sergileniyor. Boşlukta yürür gibi bir hisse kapılmanız olası. Cam Teras ziyaretçilerine bambaşka bir deneyim sunuyor.



Cam Teras'tan ayrılıp Safranbolu'nun tarih kokan sokaklarında yürüyüş yapmak için Eski Kente geçtik. Bu kez daha önce hiç yürümediğimiz sokaklarda kaybolmaktı niyetimiz.



Birbirinden güzel konaklar sanki tüm yaşanmışlıklarını bir sırra dönüştürmüş ve tarihe mühür vuran bir sessizlik sözleşmesi yapmış gibiydi. 




Sanki hepsi birden paslanmış kapı kilitlerinin işlemelerle süslü anahtarlarını bakırcılar çarşısındaki tezgahlarda bir daha hiç kimse kapılarını açamasınlar diye satışa çıkarmışlardı. 




Bizi içeriye buyur eden bir misafirperverlikten ziyade açık bırakılmış ahşap panjurlarıyla sanki bizden o evlerdeki tüm yaşanmışlıkların hayalini kurmamızı bekliyorlardı.



Elimde sayfaları bomboş bir kitapla dolaşır gibi yürüdüğüm ve sanki her bir taşının o kitabın sayfalarında şiirlere ve hikayelere dönüştüğünü hissettiğim sokaklar bizi küçük bir derenin aktığı taş bir köprüye çıkardı. 



Köprünün hemen solunda Tabakhane Müzesi tabelası gözümüze ilişti ve buraya kadar gelmişken merak ettiğimiz müzeyi de gezelim dedik.      




Osmanlı ordusuna deri üreten 5 merkezden biri olan Safranbolu'da uzun yıllar faaliyet gösteren bu tabakhane günümüzde Türkiye'nin tek tabakhane müzesi olarak ziyaretçilerini ağırlıyor.



Müzede yüzlerce yıllık pişirme ve kireç küplerinin bulunduğu deri üretim alanını gezerken, deri imalatının detayları ile günlük dilde kullandığımız bazı deyimlerin tabakhaneden nasıl ortaya çıktıklarına dair hikayelerini dinleme fırsatı bulduk.




Eski kentin çarşısına geri dönüp her zamanki gibi tarihi simitçiden Safranbolu simitlerimizi ve meşhur Bağlar gazozlarımızı aldık.




Kentten ayrılmadan önce de Tarihi Cinci Han'daki Kahve Müzesi'nde yorgunluk kahvelerimizi içerek günü noktaladık.





Teşekkürler Dünya!









Notlar:

(1) Cemal Süreya / İki Kalp

"İki kalp arasında en kısa yol:
Birbirine uzanmış ve zaman zaman
Ancak parmak uçlarıyla değebilen
İki kol...."
 







  












 
    
 

8 Ekim 2024 Salı

ARDIÇ YAYLASI

Bartın 74 Dağcılık ve Doğa Sporları Kulübü (BARDOSK 74) ekibi ile birlikte geçtiğimiz hafta sonunda sonbaharın ilk uzun doğa yürüyüşü için Ardıç Yaylası'nın yolunu tuttuk. Doğa ananın sonbaharın tüm renklerini sergilediği yürüyüş boyunca ormanın derinliklerine doğru ilerlerken Karabük- Bartın il sınırlarından geçiş yaparak 1500 m yükseklikteki Jandarma Mezarlığı Yaylası'ndan 1300 m yükseklikteki Ardıç Yaylası'na kadar yürüdük. Yazdan kalma bir günde yükseklere çıkıp tüylerimizi diken diken eden yayla serinliğini hissetmenin ve uçurumlarla birbirinden ayrılan dağların tıpkı bir kartpostal gibi görünen güzelliğinin seyrine dalıp muhteşem manzaranın keyfini çıkardık. Doğa ananın kucağından ayrılırken arkamızda sadece ayak izlerimizi ve gökyüzünden ödünç aldığımız masmavi düşlerimizi bıraktık.



Hafif sisli bir pazar sabahına uyandık. İçimizde uzun zamandan sonra Bardosk 74 ekibiyle yeniden bir araya gelecek olmanın tatlı heyecanı vardı. Nedense aynı ekiple yaz aylarında gerçekleştirdiğimiz kamplardan birine gidiyormuş gibi hissettik. Hatta doğru kamp malzemelerini almak için kafamda plan yaparken buldum kendimi bir an. Meğer bizi mutlu hissettiren ne güzel şeyler yapmışız birlikte, işte bunlar hep onun yansıması dedim kendi kendime... 

Erken kalkmamıza en çok kedimiz Lokum sevindi. Sabahın köründeki seslenişleri nihayet karşılık bulmuş ve oyun arkadaşlarını kendisinin istediği saatlerde ayakta gördüğü için ne yapacağını şaşırmıştı.:) Heyecanlandığı an çıkardığı seslerle ayaklarımıza dolanırken biraz onunla ilgilenip ufak bir kovalamaca oynadık. Sonra hızlıca hazırlanmaya başlayıp sırt çantalarımıza yedek kıyafetlerimizi ve yiyecek-içeceklerimizi yerleştirdik; o bizden yeni oyunlar beklerken. Tabii hazırlanırken zaman da çabucak geçiverdi ve bu yüzden Lokum'un sevinci de maalesef kısa sürdü. Evden ayrılıp pazar sabahının o saatinde çıt çıkmayan sokaktan ekibi taşıyan araca binmek için Ulus Durağı'na geldik. Araca binerken de üzerimize tüm ağırlığını bırakan nem yüklü sabah serinliği yerini sıcacık gülümseyişlerle 'Günaydın'lara bıraktı.


Yürüyüş parkuruna doğru 1 saat süren yolculuğumuzda ilk olarak Bartın-Safranbolu yolundaki ağaç tünelinde kısa bir fotoğraf molası verdik. Yazdan kalma bir günün aydınlığında sonbaharın en güzel karelerini yakalamaya uğraştık. Ekip olarak da fotoğraf çektirmeyi ihmal etmedik. Ardından nefis bir manzaraya nazır çay ve kahvaltı molasına geldi sıra...

BARDOSK 74



Ahmet Usta Geçidi'ne geldiğimizde araçlarımızdan ayrıldık ve gün boyu süren uzun yürüyüşümüze başladık. Hava sıcaklığı 27°C ve gökyüzü pırıl pırıldı. Yükseklere tırmandıkça bembeyaz bulutlar gökyüzünde dans eder gibi bir görünüp bir kayboldu.



Ormanın sessizliğinde içimizdeki sesleri daha yüksek duymaya başladık. Gündelik yaşamın sırtımıza ve omuzlarımıza yükleyip ruhen kamburumuzu çıkarttığı ne varsa hepsi geride kaldı. Bu yüzleşmeyle robotlaşmış yönlerimizi adeta resetledik. Tertemiz havayı ciğerlerimize çekerek beynimizdeki bulanık suları arındırdık. Vücudumuz kendi ritmini buldu. Orman kendi şarkısını söyledi. Duyabilen duydu. Bir ağaç yongasına dokunansa hissetti. Zehirli mavi bir dumansa genzimizi yaktı, büyüyü bozdu.






1500 m yükseklikteki Jandarma Mezarlığı Yaylası'na çıkarken gerçek bir ağaç mezarlığının içinden geçeceğimizi doğrusu hiç düşünmemiştim. Orman mühendisi, kütük yüklü TIR'ın kapladığı yoldan bize Ardıç Yaylası'na giden bir geçit açarken kesim motorlarının ve iş makinelerinin içimizi ürperten sesinden bir an önce uzaklaşmak istedik. Ayakta kalan ağaçların yaprakları ise sanki rüzgardan değil korkudan titriyordu. Sıra onlara ne zaman gelecekti kim bilir... 




İnsan faktörünün olduğu her yerde risk de beraberinde geliyor. Çünkü insan doğadan nasıl faydalanacağına dair tercihini sağlı sollu sıra sıra dizilmiş ağaç kütükleriyle de gösterebiliyor, sadece çamurlara bata çıka bıraktığı ayak izleriyle de... 





Bu arada yayla yolları boyunca mantar toplamak için gelenlerle de karşılaştık. 'Doğanın mucizesi'ni bulmak için ellerindeki küçük plastik kovalarla ormanın derinliklerine daldılar.




1300 m yükseklikteki Ardıç Yaylası'na geldiğimizde bizi yaylanın yeşilliklerinden beslenen ve Milka reklamındakine benzeyen inekler karşıladı. İneklerin boyunlarındaki çanlardan art arda yükselen sesler ise bir yayla senfonisi gibiydi.




Ardıç Yaylası'nda verdiğimiz dinlenme molası aynı zamanda ekipten yeni arkadaşlarla da tanışma fırsatıydı. Geçtiğimiz yaz motosikletiyle yollara çıkıp bir buçuk ay boyunca solo tırmanışlar gerçekleştiren ve önemli bir misyon üstlenip Sokak Hayvanları Yasası'na tepkisini Türkiye'nin sekiz farklı yüksek zirvesinden gösteren Değerli Mustafa Çorak Hocamızın hikayesini dinledik.




Ardıç Yaylası'na geldiğimiz aynı güzergahı takip ederek yürüyüşe başladığımız noktaya geri döndük. Toplamda 19 kilometrelik bir yürüyüş gerçekleştirdik. Dönüşte yorgunluk iyice kendisini hissettirse de keyfimizden hiçbir şey eksilmedi. 




Günden bize kalanlar ise kışın habercisi 'Vargit Çiğdem'i, yol kenarındaki yeşillikler içinde kendisini gizleyen şifa kaynağı 'Kara Mürver' ve bir süre durup dalındaki güzelliğini hayranlıkla izlediğimiz kıpkırmızı 'Kuş Üvezi' ile yeni arkadaşlar oldu. 

Kara Mürver
Vargit Çiğdemi











Kuş Üvezi



Etkinlik boyunca bize yol gösteren ve destek olan çok değerli Bardosk 74 yönetim kurulu üyelerine ve tüm bu güzellikleri birlikte paylaştığımız yürüyüş ekibine sonsuz teşekkürler. 




Her etkinlikte bizim yeni farkındalıklar edinmemizi sağlayan Sevgili Gülsen Salman Hocamızın sözleriyle bu yazıyı bitirmek istedim:

 "...Umudumuzu kaybetmeden ve sessizce biz bu yollara revan olduk."

Teşekkürler Dünya!

 


KUMLUCA'DA BİR HAFTA SONU KAMPI: ARIKAYASI ŞELALESİ SU YÜRÜYÜŞÜ

Önce bir yağmur damlası düştü. Sonra ikincisi... Sonra bir baykuş öttü. Gecenin tam üçüydü ya da ikisiydi... Zamanın akışı o anlarda belli b...