trekking etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
trekking etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

19 Kasım 2024 Salı

ÇAMBU GÖLDERESİ ŞELALESİ

Yağmurdan sonra kısa bir film bu ve her pazar gösterimde. Caddeler, yollar, ağaçlar hatta deniz bile yıkandı o son güzel yağmurda. Sonra bir gün dinlenme molası verdi kendine yağmur. Sıra ruhumuzda, yıkanmak için yeni bir orman banyosunda. Çantalarımız sırtımızda, sabahın o sisli soğuğunda. Yollardayız yeniden ve herkes hala mışıl mışıl uykusundayken. Durduk Çakraz'a az biraz zaman kala, kimimiz dalıp gitti iki mavili deniz manzarasına, kimimiz de tutundu bir ağacın dalına. Topladığı yemişleri, paylaştı birer birer dua eder gibi açılan avuçlara. Şoförümüzün evinin bahçesinde ocak kurup kazanda pişirdiği mısırların kokusu yayılıyor. Küre Dağları'nın kollarından güneş yükseliyor. Ve Karaman Köyü'nün altına yapılan tünellerin yolu iki evin salonundan geçiyor.



Selam Doğa Ana. Bugün yine ne kadar güzelsin. Hazırsan başlıyoruz biz yürümeye. Hissediyoruz daha en başında bugün çok güzel geçecek diye. Geçiyor da gerçekten. Yavaş yavaş atıyoruz adımlarımızı. Ve sık sık duraklıyoruz ilk etapta. Nereye baksak ayrı güzellik. Her tarafımızda sonbahar renkleri; sarı, kahverengi ve kızıla çalan yapraklar, arkamızda ise masmavi deniz. Denizin kokusu geliyor burnumuza sanki rüzgara uyup yükseliyor ormana kadar. Yağmurun ardından haliyle dağ yolları çamur içinde. Bata çıka ilerliyoruz zaman zaman. Yaşlı bir teyze çıkıyor karşımıza birden, sırtında taşıdığı yaklaşık 30 kiloluk kış armutlarıyla. "Hoşgeldiniz" diyor hiç durmadan geçip gidiyor yanımızdan ıssız orman yolunda.




Bir müddet sonra arkamızdan gelen bir patpatın sesini duyuyoruz. Köyde hiç iş biter mi? Doğada pazartesi yok, köylünün de pazar günleri. Duruyor yanımızda patpat. "Siz ne yapıyorsunuz burada" diyor patpatın şaşkın bakışlı sahibi "atlayın arkaya" diyor. Yok diyoruz biz şelaleye doğru yürüyoruz. "Allah Allah orası çok uzak nasıl yürüyeceksiniz dize çıkıyor çamur" diyor bu kez. "Biz zaten çamurda yürümeye geldik" diyoruz. Bir kez daha hayret eden bakışlarıyla "İyi siz bilirsiniz o zaman kolay gelsin" deyip şaşkınlığını üzerinden atamadan devam ediyor yoluna. Onun gidiş sebebi köyün işi bizimki birazcık da deli işi tabii.:) 




İlk molamızı 600 metrelik irtifa ile yangın kulesinde veriyoruz. Kulenin üstünde bir şeyler yiyip içerek yarım saat kadar dinleniyoruz. Ne tarafa baksak birbirinden güzel kareler yakalıyoruz burada. Küre Dağları'nın başlangıç kısmından tutun da  nesilden nesile ahşap tekne ve yat yapımının sürdürüldüğü Tekkeönü sahiline, masmavi ve uçsuz bucaksız Karadeniz'e ve oradan da Çakraz Seyir Tepesi'ne kadar bulunduğumuz noktadan kilometrelerce alanı olduğumuz yerde dönüp durup hayranlıkla izliyoruz.



Kısa molalar verdiğimiz uzun bir yürüyüş yapıyoruz bu kez. Çamurlu engebeli yoldan ilerliyoruz. Doğa derin bir sessizlik içinde adımlarımızı dinliyor sanki. Tertemiz havayı içimize çekip sanki tüm yüklerimizden arınıyoruz verdiğimiz her nefeste. Yoruluyoruz elbette ama yorgunluğu hiç hissetmiyoruz, doğada olmanın keyfi daha ağır basıyor giderek. Çamurlu sular, dikenler, devrilmiş ağaçlar, uçurumlar hepsi olağan ve hepsine karşı umarsız bir ruh hali sarıyor bizi. Yolda yeniden patpatın sahibi ile karşılaşıyoruz ve yine 'Şelale yolu çok çamur" deyip şaşkın bir halde soruyor; "Emin misiniz?" :)




Ve nihayet olağanüstü bir güzelliğin içinde bir süre dinlenmek ve suların şarkısını dinlemek için Gölderesi Şelalesi'ne varıyoruz. Bartın küçük bir il ama il sınırlarının kapladığı alan muazzam doğa güzelliklerini içerisinde barındırıyor. Buralarda yaşamak bazı açılardan zor olabilir ama bu güzelliklere yakın olmak da bir o kadar şans. Şelaleyi izlemeye doyamıyorsunuz. 



Yazın şelaledeki gölete yüzmek için gelenler de oluyormuş. Her mevsimin ayrı bir güzelliği var elbette. Ancak sonbaharın renklerinde Gölderesi Şelalesi adeta romantik bir şiir gibi akıyor. Etrafındaki ağaçların yapraklarının her biri ayrı bir dizeyi fısıldıyor. İnsan gündelik yaşamında unuttuğu ya da törpülemek zorunda kaldığı duygusal yönünü yeniden keşfediyor. Devrilmiş bir ağaç kütüğünün üzerinde otururken not defterimdeki tüm kelimeler suya düşen seslerle yeni bir besteye dönüşüyor. 




Dönüş yolunda da yine kısa duraklamalarla fotoğraf ve video çekmeye çalışıyoruz. Ancak karşılaştırınca gözümüzle gördüğümüz manzaralar fotoğraf ve videoda çektiklerimizden çok daha güzel.


 

Bu eşsiz doğayı bazen sadece yaşamak ve öylece kendi haline bırakmak gerekiyor. Bir yerden sonra yol bitiyor ve yürüyüşlerimizdeki en eğlenceli su geçişlerinden birini daha gerçekleştiriyoruz. Gölderesi'nin gürül gürül akan sularından geçip karşı kıyıdan yolumuza devam ediyoruz.




18 kilometrelik yürüyüşümüzün bitiminde aracımızla bizi taze demlenmiş çay ile kamp ateşinin beklediği Kuzey Noktası Camping'e (North Point Camping) geçiyoruz. Karaman Köyü'nden ulaşılan Kuzey Noktası, alternatif bir dinlenme mekanı arayanlar için harika bir çadır kamp alanı ile karavanda konaklama hizmeti sunuyor.



Burada Bartın'a dönüş öncesi keyifli bir akşam vakti geçirdik. Sıcacık çaylarla ve kamp ateşiyle ısındık. Hava iyice kararmaya başlayınca da küçük koydaki şahane deniz manzarasına ve uykuya dalmış balıkçı teknelerine bir selam çakıp dönüş yoluna koyulduk Ertesi günün yağmurunu taşıyan bulutlar ufukta çoktan belirmişti.





Teşekkürler Dünya!   
  
 

12 Kasım 2024 Salı

SONBAHARI YAŞAMAK: ZONİ YAYLASI

Bartın Dağcılık ve Doğa Sporları Kulübü (BARDOSK 74) ekibiyle Cumhuriyetimizin Kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün sonsuzluğa uğurlanışının 86. yıldönümü dolayısıyla '10 Kasım Zoni Yaylası Anma Yürüyüşü'nü gerçekleştirdik. Hüznün ve melankolinin mevsiminde yaprak çıtırtılarının melodisi eşliğinde yayla yollarını aşarken, tıpkı bir zihin karışıklığını andıran Arıt üzerindeki kararsız sis bulutunu arkamızda bırakıp umudun ve zindeliğin simgesi olan güneşe yüzümüzü döndük ve tarihin bir döneminde bir ulusun kaderine damgasını vurmuş naçiz bir vücudun her şeyden önce kendi devrimini yaratma gücünü bulduğu o sözcükleri yeniden hatırladık: "Ben hiçbir zaman umudumu yitirmedim..."




10 Kasım Pazar sabahının erken saatlerinde Bartın'dan Arıt güzergahına doğru sisler içinde başlayan yolculuğumuz saatlerimiz 09.05'i gösterdiğinde radyodan yükselmeye başlayan siren sesi ile bölündü. 




Resmi anlatıların ve kendisine dair farklı ideolojik konumlandırmaların tamamen dışında kalarak, benim entelektüel yönüne ve gerçek kişiliğini yansıtan söz ve davranışlarına büyük ilgi duyduğum Cumhuriyetimizin Kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ü sonsuzluğa uğurlanışının 86. yıldönümünde yol üstünde gerçekleştirdiğimiz törenle bir kez daha sevgi, saygı ve minnetle andık.



Yürüyüşümüzün başlangıç noktasında öyle bir yere geldik ki bir an durup dakikalarca nefes kesici güzellikteki manzarayı izleyip hayallere mi dalsak, yoksa bir yağlı boya tablosunun içinde yürüyormuşuz hissi veren kurumuş yapraklarla örtülü yayla yolunun keyfini mi sürsek doğrusu bilemedik.




Bu anlamlı Kasım gününde güneşli havayı yakaladığımız için aslında çok şanslıydık. Hüznün, romantizmin ve melankolinin dozunu artırmak için belki hafif bir yağmurun bize eşlik etmesi de gerekebilirdi. Ama yayla yollarında sonbaharı tüm renkleriyle yaşamak için yüzümüzü ve yönümüzü güneşe doğru döndük.




Arıt merkezinden 10 km uzaklıktaki Zoni Yaylası'na doğru yaklaştıkça kuzeye doğru kıvrılmaya başlayan yayla yolunda ormanın tüm serinliği birdenbire üzerimize çöküverdi. Yayla yolunun çukurlarında birikmiş ve buz tutmuş suların üzerindeki yapraklar ise adeta bir cam boyama sanatçısının elinden yeni çıkmış desenleri andırıyordu. 




Meraklı ve konusuna hakim arkadaşlarımız ağaç kenarlarında kendini gizleyen mantarların ve farklı türdeki bitkilerin keşfine çıkmıştı. En güzel sonbahar ve yayla fotoğraflarını çekebilmemiz için de doğa ana sanki tüm sahneyi bize bırakmıştı.



Drone (İnsansız Hava Aracı / Uçan Kamera) çekimi yapan ekip arkadaşımız (harcadığı emek için çok teşekkürler) renk cümbüşü içinde ayak izlerinden başka geride hiçbir şey bırakmayan BARDOSK 74 ekibinin en güzel anlarını ölümsüzleştirdi.








1100 metre yükseklikteki Zoni Yaylası'nda yemek ve fotoğraf molası verdik. Bugüne kadar yürüdüğümüz en güzel parkurlardan biriydi. Yayladaki seyir terasından bölgenin kendine has zengin bitki çeşitliliğini izlemek çok keyifliydi. Ayrıca yine bu yöreye özgü yüzey ve kaya şekillerine sahip olan, elimizin altında diye tabir edebileceğimiz bu muhteşem coğrafyayı sonbaharda keşfetmek bizi çok mutlu etti.








Yayla yolunda ilerlerken iç dünyamızın kaotik homurdanmalarından tamamen sıyrıldık ve dış dünyamızın rengarenk romantizmini ve güzelliğini ruhumuza bulaştırdık. Kahverengi bir denizde yüzer gibi yaprak çıtırtılarının melodisini dinleyerek yeni yol şarkılarının ilhamına kalplerimizi açtık.






Bu güzel yolda bize destek olan BARDOSK 74 ekibine ve eşlik eden diğer tüm katılımcılara sonsuz teşekkürler. 


                                            


Teşekkürler Dünya!

  

 

   







29 Ekim 2024 Salı

CUMHURİYET TIRMANIŞI

Bartın 74 Dağcılık ve Doğa Sporları Kulübü (BARDOSK 74) ekibi ile gerçekleştirdiğimiz ve benim de aynı zamanda ilk zirve tırmanışım olan Ilgaz Dağı Küçük Hacet Zirvesi (2564 m) 'Cumhuriyet Tırmanışı'nı başarı ile tamamladık. Türkiye Cumhuriyeti'nin 101. Kuruluş Yıldönümünü bölgenin en yüksek zirvelerinden birinde kutladığımız bu özel ve unutulmaz etkinlikte; fiziki ve mental gücümüzün sınırlarını, irademizin sağlamlığını, özgüven ve kararlılıkla birlikte yol alabilme becerilerimizi ve konfor alanlarımızın dışındaki zor şartlara dayanma gücümüzü yeniden keşfettik. Büyük güçlüklerle kurulmuş Cumhuriyet'i ayakta tutacak temel niteliklere sahip olmanın ve öz benliğimizi kuvvetlendirmenin önemini bir kez daha bu anlamlı etkinlikle hatırlamış olduk.




Bartın'dan 3 saat süren gece yolcuğunun ardından Çankırı'nın Ilgaz İlçesi'ne ulaştık. Mülayim Yaylası'na vardığımızda hava hala karanlıktı. Yürüyüş için son hazırlıklarımızı yaptık. Yaylada hava çok soğuktu ve sıcak bir çayla içimizi ısıttık önce. Kapkaranlık ormanın içinde kafa lambaları, yanan kamp ocağının mavi renkli ateşi ve puslu ay ışığından başka ışık yoktu. Doğa ana uyanmadan önce tüyleri ürperten bir soğukla ve derin sessizlikle bizi kucakladı.




Hava yeni yeni aydınlanmaya başlarken yürüyüşümüze başladık. Zorlu bir parkur olacaktı ve bu aynı zamanda benim ilk zirve tırmanışımdı. Bu yüzden doğrusu biraz heyecanlıydım.



Yayla yolları bitti ve akabinde ormanlık alanda dik yamaçlar, dere yatakları ve vadiler geçtik birbiri ardı sıra. Kulağımızda ara sıra ormanın tüm sessizliğini bölen geyik sesleri yankılandı. Fazla uzağımızda değillerdi belli ki ama onları görebilme şansımız olmadı.



2000 metreyi aşkın irtifa aldığımızda artık ormanların da bitiş çizgisindeydik. Bundan sonrası karların üzerlerini örttüğü sarp kayalıklardı. Verdiğimiz her bir molada ne kadar yükseldiğimize, doğanın mucizevi güzelliğine ve kilometrelerce uzaklardaki dağlara ve yerleşim birimlerine kuş bakışı bakıyor olmanın insanı hayrete düşüren etkisine tanıklık ettik. Kastamonu üzerinde biriken bembeyaz bulutların üzerinde koşmak geldi içimizden. Bir dağ tavşanı ise koşarak uzaklaştı önümüzden.



Bize bu tırmanışta Çankırı Dağcılık, Doğa Sporları ve Arama Kurtarma Spor Kulübü (ÇANDAK) ekibi rehberlik etti. Bu zorlu tırmanışı sürdürürken bir yandan da onların bu coğrafyayla ilgili bilgilerini ve zirve deneyimlerini dinleme fırsatı bulduk.




Yaklaşık 4 saat süren ve oldukça zorlu geçen tırmanışın sonunda 2546 m yükseklikteki Ilgaz Dağı Küçük Hacet zirvesindeydik. Zirveye ulaşmış olmanın hissettirdiği mutluluğu ve gururu anlatabilmek çok güç. 360 derece çekmeye çalıştığım videonun şu an bu yazıyı yazarken hafızamda canlanan manzaranın olağanüstü güzelliğini tam olarak yansıtmada yetersiz kaldığını söyleyebilirim. Fotoğrafta ve videodakilerden çok ama çok daha güzel bir coğrafyayı izledik.



Küçük Hacet Zirvesi'nde Cumhuriyet Bayramı'nın 101. yıldönümü dolayısıyla bir anma töreni gerçekleştirdik. Cumhuriyetimizin kurucu lideri Mustafa Kemal Atatürk ve mücadele arkadaşlarını bir kez daha saygıyla andık.




Tırmanış ne kadar zorluysa iniş de o kadar zorluydu. Ancak karla kaplı yamaçlardan yürüyerek inmek yerine ekip arkadaşlarımızdan birinin bulduğu pratik çözüm hepimizi kısa süreliğine çocukluğumuza döndürdü. Metrelerce yükseklikteki yamaçlardan oturup kayarak inmeye başladık. Bu çocukluğumuzun kış günlerini hatırlatan nostaljik iniş müthiş keyifliydi.





Öğleden sonra zirve dönüşümüz tamamlandı ve Sevgili Gülsen Salman Hocamızın bizim için kendi elleriyle hazırladığı nefis yemekle ve çayla yorgunluğumuzu attık. Ardından da Bartın'a dönüş yolculuğumuz başladı.




BARDOSK 74 ekibi ile gerçekleştirdiğimiz ve benim de aynı zamanda ilk zirve tırmanışım olan Ilgaz Dağı Küçük Hacet Zirvesi (2564 m) 'Cumhuriyet Tırmanışı'nı başarı ile tamamlanın mutluluğuyla bu maceramız da sona erdi. Bu muhteşem coğrafyada, bu özel ve unutulmaz etkinliği birlikte gerçekleştirdiğimiz tüm Bartın 74 Dağcılık ve Doğa Sporları Kulübü (BARDOSK 74) üyeleri ile Çankırı Dağcılık, Doğa Sporları ve Arama Kurtarma Spor Kulübü (ÇANDAK) üyelerine bir kez daha teşekkür ediyorum.





Cumhuriyet Bayramımız kutlu olsun. Unuttuğumuz, yok oluşuna göz yumduğumuz ve yitirdiğimiz tüm maddi ve manevi değerlerle yeniden yüzleşerek; ülkenin en değerli kaynağı olan eğitimli ve yetenekli insanlarının göç etmek zorunda kalmadığı, tabularla, dogmalarla ve klişelerle insanların sağdan soldan birbirlerini yaftalamadığı, 'Laik ve Demokratik Bir Cumhuriyet' ideasını gerçekleştirmeyi başarabildiğimiz daha güzel günlere ulaşmak dileğimle...





Teşekkürler Dünya!







8 Ekim 2024 Salı

ARDIÇ YAYLASI

Bartın 74 Dağcılık ve Doğa Sporları Kulübü (BARDOSK 74) ekibi ile birlikte geçtiğimiz hafta sonunda sonbaharın ilk uzun doğa yürüyüşü için Ardıç Yaylası'nın yolunu tuttuk. Doğa ananın sonbaharın tüm renklerini sergilediği yürüyüş boyunca ormanın derinliklerine doğru ilerlerken Karabük- Bartın il sınırlarından geçiş yaparak 1500 m yükseklikteki Jandarma Mezarlığı Yaylası'ndan 1300 m yükseklikteki Ardıç Yaylası'na kadar yürüdük. Yazdan kalma bir günde yükseklere çıkıp tüylerimizi diken diken eden yayla serinliğini hissetmenin ve uçurumlarla birbirinden ayrılan dağların tıpkı bir kartpostal gibi görünen güzelliğinin seyrine dalıp muhteşem manzaranın keyfini çıkardık. Doğa ananın kucağından ayrılırken arkamızda sadece ayak izlerimizi ve gökyüzünden ödünç aldığımız masmavi düşlerimizi bıraktık.



Hafif sisli bir pazar sabahına uyandık. İçimizde uzun zamandan sonra Bardosk 74 ekibiyle yeniden bir araya gelecek olmanın tatlı heyecanı vardı. Nedense aynı ekiple yaz aylarında gerçekleştirdiğimiz kamplardan birine gidiyormuş gibi hissettik. Hatta doğru kamp malzemelerini almak için kafamda plan yaparken buldum kendimi bir an. Meğer bizi mutlu hissettiren ne güzel şeyler yapmışız birlikte, işte bunlar hep onun yansıması dedim kendi kendime... 

Erken kalkmamıza en çok kedimiz Lokum sevindi. Sabahın köründeki seslenişleri nihayet karşılık bulmuş ve oyun arkadaşlarını kendisinin istediği saatlerde ayakta gördüğü için ne yapacağını şaşırmıştı.:) Heyecanlandığı an çıkardığı seslerle ayaklarımıza dolanırken biraz onunla ilgilenip ufak bir kovalamaca oynadık. Sonra hızlıca hazırlanmaya başlayıp sırt çantalarımıza yedek kıyafetlerimizi ve yiyecek-içeceklerimizi yerleştirdik; o bizden yeni oyunlar beklerken. Tabii hazırlanırken zaman da çabucak geçiverdi ve bu yüzden Lokum'un sevinci de maalesef kısa sürdü. Evden ayrılıp pazar sabahının o saatinde çıt çıkmayan sokaktan ekibi taşıyan araca binmek için Ulus Durağı'na geldik. Araca binerken de üzerimize tüm ağırlığını bırakan nem yüklü sabah serinliği yerini sıcacık gülümseyişlerle 'Günaydın'lara bıraktı.


Yürüyüş parkuruna doğru 1 saat süren yolculuğumuzda ilk olarak Bartın-Safranbolu yolundaki ağaç tünelinde kısa bir fotoğraf molası verdik. Yazdan kalma bir günün aydınlığında sonbaharın en güzel karelerini yakalamaya uğraştık. Ekip olarak da fotoğraf çektirmeyi ihmal etmedik. Ardından nefis bir manzaraya nazır çay ve kahvaltı molasına geldi sıra...

BARDOSK 74



Ahmet Usta Geçidi'ne geldiğimizde araçlarımızdan ayrıldık ve gün boyu süren uzun yürüyüşümüze başladık. Hava sıcaklığı 27°C ve gökyüzü pırıl pırıldı. Yükseklere tırmandıkça bembeyaz bulutlar gökyüzünde dans eder gibi bir görünüp bir kayboldu.



Ormanın sessizliğinde içimizdeki sesleri daha yüksek duymaya başladık. Gündelik yaşamın sırtımıza ve omuzlarımıza yükleyip ruhen kamburumuzu çıkarttığı ne varsa hepsi geride kaldı. Bu yüzleşmeyle robotlaşmış yönlerimizi adeta resetledik. Tertemiz havayı ciğerlerimize çekerek beynimizdeki bulanık suları arındırdık. Vücudumuz kendi ritmini buldu. Orman kendi şarkısını söyledi. Duyabilen duydu. Bir ağaç yongasına dokunansa hissetti. Zehirli mavi bir dumansa genzimizi yaktı, büyüyü bozdu.






1500 m yükseklikteki Jandarma Mezarlığı Yaylası'na çıkarken gerçek bir ağaç mezarlığının içinden geçeceğimizi doğrusu hiç düşünmemiştim. Orman mühendisi, kütük yüklü TIR'ın kapladığı yoldan bize Ardıç Yaylası'na giden bir geçit açarken kesim motorlarının ve iş makinelerinin içimizi ürperten sesinden bir an önce uzaklaşmak istedik. Ayakta kalan ağaçların yaprakları ise sanki rüzgardan değil korkudan titriyordu. Sıra onlara ne zaman gelecekti kim bilir... 




İnsan faktörünün olduğu her yerde risk de beraberinde geliyor. Çünkü insan doğadan nasıl faydalanacağına dair tercihini sağlı sollu sıra sıra dizilmiş ağaç kütükleriyle de gösterebiliyor, sadece çamurlara bata çıka bıraktığı ayak izleriyle de... 





Bu arada yayla yolları boyunca mantar toplamak için gelenlerle de karşılaştık. 'Doğanın mucizesi'ni bulmak için ellerindeki küçük plastik kovalarla ormanın derinliklerine daldılar.




1300 m yükseklikteki Ardıç Yaylası'na geldiğimizde bizi yaylanın yeşilliklerinden beslenen ve Milka reklamındakine benzeyen inekler karşıladı. İneklerin boyunlarındaki çanlardan art arda yükselen sesler ise bir yayla senfonisi gibiydi.




Ardıç Yaylası'nda verdiğimiz dinlenme molası aynı zamanda ekipten yeni arkadaşlarla da tanışma fırsatıydı. Geçtiğimiz yaz motosikletiyle yollara çıkıp bir buçuk ay boyunca solo tırmanışlar gerçekleştiren ve önemli bir misyon üstlenip Sokak Hayvanları Yasası'na tepkisini Türkiye'nin sekiz farklı yüksek zirvesinden gösteren Değerli Mustafa Çorak Hocamızın hikayesini dinledik.




Ardıç Yaylası'na geldiğimiz aynı güzergahı takip ederek yürüyüşe başladığımız noktaya geri döndük. Toplamda 19 kilometrelik bir yürüyüş gerçekleştirdik. Dönüşte yorgunluk iyice kendisini hissettirse de keyfimizden hiçbir şey eksilmedi. 




Günden bize kalanlar ise kışın habercisi 'Vargit Çiğdem'i, yol kenarındaki yeşillikler içinde kendisini gizleyen şifa kaynağı 'Kara Mürver' ve bir süre durup dalındaki güzelliğini hayranlıkla izlediğimiz kıpkırmızı 'Kuş Üvezi' ile yeni arkadaşlar oldu. 

Kara Mürver
Vargit Çiğdemi











Kuş Üvezi



Etkinlik boyunca bize yol gösteren ve destek olan çok değerli Bardosk 74 yönetim kurulu üyelerine ve tüm bu güzellikleri birlikte paylaştığımız yürüyüş ekibine sonsuz teşekkürler. 




Her etkinlikte bizim yeni farkındalıklar edinmemizi sağlayan Sevgili Gülsen Salman Hocamızın sözleriyle bu yazıyı bitirmek istedim:

 "...Umudumuzu kaybetmeden ve sessizce biz bu yollara revan olduk."

Teşekkürler Dünya!

 


29 Temmuz 2024 Pazartesi

HORMA KANYONU


Bu gezimizde son zamanlarda turistlerin fazlaca ziyaret ettiği Horma Kanyonu’ndayız. Kastamonu il sınırları içerisinde kalan bu turistik bölge, Dünyanın en derin ikinci kanyonu olan Valla Kanyonu, Dünyanın en büyük dördüncü mağarası olan Ilgarini Mağarası ile Ilıca Şelalesi ve Horma Kanyonu’nu bünyesinde barındırıyor.

Aybars Dağ 





Biz Bartın’dan yola çıkıp Eflani üzerinden Pınarbaşı’na geldik ve gezimize buradan başladık. Bu rota üzerindeki yollar bir nebze daha düzgün ve sürüş konforu açısından daha iyi. Pınarbaşı’ndan geldiğimiz rotanın devamında Horma Kanyonu’nun otoparkı karşıladı bizi. Otopark ücreti 50 TL. Kanyona giriş ücreti ise yetişkin 25 TL, öğrenci 15 TL. Biletlerinizi aldıktan sonra kaybetmeyin. Parkurun devamında Ilıca Şelalesine ulaştığınız zaman bu biletleri göstererek şelaleye giriş yapabiliyorsunuz.






Parkurun uzunluğu 3 kilometre. Başlangıç noktasından Ilıca Şelalesi’ne ilerliyorsunuz ve aynı rotayı geri dönüyorsunuz. Eğer yorulduysanız veya geri dönmek istemiyorsanız, Ilıca Şelalesi’nin 400 metre yakınında bulunan köyden taksiye binebilirsiniz. Taksi ücreti 290 TL. Aynı zamanda buradaki servislere de binebilirsiniz. Servis ücreti de kişi başı 50 TL. Servisin belirli bir hareket saati yok, araç dolduğu zaman hareket ediyor.




Parkur başlangıçta oldukça kolay. Şelaleye doğru ilerlerken manzaranın tadını çıkara çıkara ilerleyin, çünkü dönüş yolu oldukça meyilli olduğundan sizi zorlayabiliyor. Ama işin güzel ve keyifli yanı da bu parkurun biraz zor olması. Parkur gerçekten keyifli ve çok güzel manzaralar yürüyüş boyunca size eşlik ediyor. Ayrıca dağa çakılmış tahtalar üzerinde ilerliyorsunuz bu da adrenalini yükseltiyor. Yükseklik belirli noktadan sonra oldukça artıyor ve yine muhteşem manzaralar kendini gösteriyor. 




Çok küçük yaştaki çocuklarınızı bu parkura getirmenizi önermiyoruz. Gözlemlediğimiz kadarıyla parkura gelen çocukların çoğu yüksekten korktu. Belirli mesafeden sonra yorgunluğun belirtisiyle yürümek istemediler ve ebeveynlerine zor anlar yaşattılar. Bunun yanında bazı ebeveynler bebek arabalarıyla bu parkura gelmiş. Ne kadar zorlandıklarını kendi gözlerimizle gördük.





Yürüyüş boyunca birbirinden farklı ve insanı kendisine hayran bırakan manzaralar ile karşılaşacaksınız. İnsan gerçekten kendini başka bir dünyada gibi hissediyor. Kendinizi özgürleşmiş ve doğaya ait hissediyorsunuz. İçimizdeki benlik duygusu uyanıyor ve doğada kendini buluyor. 




Ilıca Şelalesi’ne varmadan önce şelalenin en üst noktasına geliyorsunuz. Buradaki manzara gerçekten oldukça etkileyici. Uzun merdivenlerde Ilıca Şelalesi’ne doğru iniyorsunuz. Tahmin edersiniz ki geri dönüş yolunda bu merdivenleri çıkmak oldukça zor oluyor. Şelale’ye girmek yasak ve tehlikeli ama çoğu kişi bu uyarıyı maalesef dikkate dahi almıyor. Siz siz olun kurallara uyun ve kendinizi tehlikeye atmayın.





 Biz sadece ayaklarımızı suya sokarak sıcak havanın da etkisi nedeniyle biraz ferahlamaya çalıştık. Buz gibi su parkurun yorgunluğunu aldı üzerimizden. Biraz mola verdik ve banklarda oturduk. Yanımızda getirdiğimiz kuruyemiş ve keklerden atıştırdık. Benim size tavsiyem yanınıza mutlaka enerji veren yiyecek-içecek alın. Temiz havanın da etkisi ile insan aniden acıkıyor. Yanınızda mutlaka su bulundurun. Biz iki kişi üç saatlik gidiş-dönüş süremizde yaklaşık 3-4 litre kadar su tükettik. Ayrıca yanınızda yedek kıyafet bulundurmanızı tavsiye ederim. Terleyeceğiniz için üst değişimi yapma ihtiyacı hissedeceksiniz.  Buraya gelmek isteyen ama yürüyemeyeceğini düşününler için sadece tek taraflı yürümeyi tavsiye edebilirim. Yine de yaklaşık 3 kilometre kadar  yürümeniz gerekli bunu da belirteyim.




Molanın ardından dönüş yoluna geçiyoruz. Meyil fazla olduğu için biraz yorucu oluyor ama anın tadını çıkarmaya ve keyif almaya odaklanıyoruz. Manzara oldukça keyifli kılıyor bu parkuru. Sadece yürüyüş biraz uzun sürdüğü  için kendimizi zaman sarmalına kapılmış gibi hissediyoruz. Sanki bir geçtiğimiz yeri yeniden geçiyoruz ve kendimize bir dejavu filmi senaryosu çıkartıyoruz. Yanımızdan bile aynı insanlar geçiyor sanki. Burada zaman ve mekan algınız değişiyor ve bambaşka bir atmosfer yaşıyorsunuz. Hava kararmaya başlıyor ve yol bir türlü bitmeyecekmiş gibi hissediyorsunuz. Ancak bu uzun yürüyüş mesafesi yemyeşil bir rüyadan çıkmış gibi sonlanıyor. 









Sonunda parkuru tamamlıyoruz ve bunun gururu ile birbirimize sarılıyoruz kız arkadaşım İldem ile. Buranın bizim için özel bir anlamı var. Bundan yaklaşık üç yıl kadar önce Valla Kanyonu’nu ziyaret ettiğimde mesaj yazmıştı İldem. Mutlaka Horma Kanyonu’na gitmelisin orası da çok güzel demişti. Bir hafta sonra Horma Kanyonu’nu ziyaret ettim ve onunla arkadaşlığımız bu şekilde ilerledi. Üç yılın ardından her şeyin başladığı yere birlikte gelmek istedik ve bu yürüyüşle birlikte aşkımızı mühürledik. Elbette yorulduk ancak her anı keyifli ve eğlenceli bir parkur oldu bizim için. Horma Kanyonu'na gideceklere keyifli zaman geçirmelerini diliyorum.







KUMLUCA'DA BİR HAFTA SONU KAMPI: ARIKAYASI ŞELALESİ SU YÜRÜYÜŞÜ

Önce bir yağmur damlası düştü. Sonra ikincisi... Sonra bir baykuş öttü. Gecenin tam üçüydü ya da ikisiydi... Zamanın akışı o anlarda belli b...