Bakü etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Bakü etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11 Kasım 2025 Salı

KARADENİZ'DEN HAZAR'A ATEŞLER ÜLKESİNDE: AZERBAYCAN'DA GOBUSTAN VE ABŞERON TURU

Bu bölümde Azerbaycan gezimizin en heyecanlı gününe geldik. Ülkeye gelmeden önce bir tur firmasından satın aldığımız Gobustan (Kobustan ya da Qobustan) - Abşeron Turu ile Azerbaycan’ın doğal, tarihi, kültürel ve modern yüzünü sekiz saat süren, oldukça keyifli ve hareketli bir turla keşfe çıktık. Bir yandan bu zengin toprakların masalsı ve rivayetlerle örülü gizemli hikayelerini dinlerken, diğer yandan da doğal güzelliklerini yakından görme fırsatı bulduk.


Qobustan-milli-park.jpg

Nizami Caddesi'nde Sabah Saatleri

Hızlı bir kahvaltının ardından, bir gün önce bizimle paylaşılan Nizami Caddesi’ndeki konumda rehberimizle buluşuyoruz. Aracımızın bulunduğu caddeye doğru ilerlerken, Nizami Caddesi’nin sabahın erken saatlerindeki sakin halini de görme fırsatı buluyoruz. İş yerlerine gitmek için acele eden birkaç insan dışında, caddenin genelinde sessizlik hakim. Akşam saatlerindeki o canlı atmosferden, kalabalıktan ve mekanlardan yükselen müzik seslerinden ise eser yok.



Günün İlk Durağı Bibiheybet Camii

Bugün Bakü’den biraz uzaklaşacağız. İlk durağımız, Bakü merkezine yaklaşık yirmi dakika mesafede yer alan tarihi Bibiheybet Camii. Azerbaycan, İran’dan sonra nüfusunun çoğunluğunu Şii Müslümanların oluşturduğu bir ülke. Ancak Azerbaycan toplumu mezhepsel çatışmalardan uzak, ılımlı ve hoşgörülü bir dini yapıya sahip. Şii ve Sünni topluluklar aynı camide birlikte ibadet edebiliyorlar; tıpkı Bibiheybet Camii’nde olduğu gibi. Ülkenin laik bir idari yapıya sahip olması ve toplumda sekülerliğin yaygın olması da bu uyumun en önemli dayanaklarından biri.




Bibiheybet Camii, Bakü’de Hazar Denizi kıyısında yer alıyor. Hz. Muhammed’in soyundan geldiğine inanılan Ukeyma Hanım’ın türbesi üzerine 13. yüzyılda inşa edilmiş kutsal bir yapı. Şirvanşahlar döneminde yapılan cami, halk arasında şifa ve dileklerin kabul edildiği manevi bir ziyaret yeri olarak tanınmış. 1936’da Sovyet yönetimi tarafından yıkılmış, Azerbaycan’ın bağımsızlığından sonra 1990’larda aslına uygun biçimde yeniden inşa edilmiş. Bugün ise hem ibadet mekanı hem de turistik bir simge olarak Bakü’nün en önemli tarihi duraklarından biri.




Bibiheybet Camii’nin bulunduğu kasabanın dokusu da oldukça dikkat çekici. Bakü’deki yeşillikler burada yerini sarı tonların hakim olduğu, çölü andıran bir bitki örtüsüne bırakıyor. Ayrıca bölgede daha geleneksel bir yaşamın hüküm sürdüğünü hemen hissediyorsunuz. Bibiheybet Camii, Bakü’nün en önemli dini ve turistik mekanlarından biri olsa da hakiki dokusunu kısmen kaybetmiş olmasının etkisiyle olsa gerek, tarihle harmanlanmış mistik atmosferini çok yoğun bir şekilde hissetmek mümkün olmuyor. Yine de fotoğraf çekmek ve bulunduğu noktadan Bakü Körfezi’ne doğru uzanan manzarayı izlemek için kesinlikle gezilmeye değer bir yer.



Gobustan Rayonu'na Doğru

Yeniden yola koyuluyoruz ve Bakü Körfezi’nin güneybatısından uzanan otoyolda, Hazar Denizi’ni solumuza alarak Gobustan Rayonu'na doğru yaklaşıyoruz. Bakü’den yaklaşık bir saat uzaklıkta bulunan bu kentin hemen yakınlarındaki çamur volkanlarını görmeye geliyor şimdi sıra. Ancak çamur volkanlarına ulaşmak öyle pek kolay değil. Yolun bu kısmında, arazi tipi ya da araziye uygun eski model çoğu Rus yapımı araçlarla adrenalin dolu bir safariye çıkmak için tur aracımızdan iniyoruz.




Biraz erken davranabilseydim, çok merak ettiğim 4x4 Lada Niva’lardan birine binmek isterdim. Ancak başka bir yerde binme ihtimalimin oldukça düşük olduğu, bir dönem Sovyetler’in moda otomobillerinden biri olan Lada 2107 ya da Azerbaycan'da halkın taktığı ismiyle "Nolyeddi 07"  modeline biniyoruz.




Toz toprak içinde, hoplaya zıplaya, aracın içinde sağa sola savrularak çıplak bir arazide yaklaşık 15–20 dakika sürecek yolculuğumuz başlıyor. Adeta bir çöl safarisi gibi, çorak arazilerden ve yer yer volkan tepelerinin arasından aracın gidebildiği son hızla ilerliyoruz. Araçta, tur sırasında tanıştığımız ve Hindistan’dan geldiğini söyleyen bir arkadaşımız da bizimle birlikteydi. Onunla arka koltukta oturuyorum. 




Araç zıpladıkça şoförün bozuk koltuğu sürekli geriye yatıyor, ben de bacaklarımla ittirerek koltuğu sabit tutmaya çalışıyorum. Araç, bu arazide ve bu hızla giderken adeta dağılacakmış gibi hissettiriyor. Zaman zaman lastikler toprak zeminde kayıyor ama bu arazilere alışkın şoför gülümseyerek, bize yakın zamanda patlayan bir volkandan bahsederek yoluna son sürat devam ediyor.




Ateşler ülkesinde, yerin altı deyim yerindeyse fokur fokur kaynarken, biz de yer kabuğunun belki de en yumuşak yüzeyinde sanki dans ediyoruz.

Çamur volkanlarının bulunduğu alanda aracımızdan iner inmez, bulunduğumuz yerin atmosferini ilerleyen zamanlarda yeniden hissedebilmek ve hatırlayabilmek adına fotoğraf ve video arşivimize yenilerini eklemeye koyuluyoruz. Burası gerçekten oldukça ilginç bir bölge. Küçük volkan tepeciklerinin her biri, sürekli olarak sulu ve çamurlu kabarcıklar püskürtüyor. Başlangıçta bu çamurlu yapıya dokunduğumuzda sıcaklık hissedeceğimizi düşünmüştüm; ancak içerisindeki metan gazının, yüzeye çıkan çamurlu sıvıyı soğuttuğunu öğreniyoruz.


                                   


Volkanik çamur materyallerinden oluşan çamur volkanları; çamur, gaz, kaya parçacıkları ve su püskürten küçük tepeciklerden meydana geliyor. Bu doğal oluşumların benzerleri, Kobustan’daki farklı alanlara da yayılmış durumda. Bölgedeki bazı noktalarda ise turizmi canlandırmak amacıyla konaklama tesisleri inşa edilmeye başlanmış. Ayrıca, çamur banyosu yapanların ardından Hazar Denizi’nin sularında yıkanmalarının da geleneksel bir ritüel olduğunu öğreniyoruz.




Bizi çamur volkanlarına götüren taksi şoförlerinden biri, metan gazının yoğunluğunu göstermek için çakmağını çıkarıp küçük bir tepecikten fışkıran tabakayı ateşliyor. Alev bir anda beliriyor ve gazın gerçekten ne kadar yoğun olduğunu gözlerimizle görüyoruz. Çamur tabakasını şişelere doldurup yanında götürmek isteyen çok sayıda kişinin olduğunu da öğreniyoruz. Etrafta gördüğümüz boş pet şişelerin nedenini böylece anlamış oluyoruz.



Biz de merakımıza yenik düşüp ellerimize bir miktar volkanik çamur tabakasından sürüyoruz. Rehberimiz, bu çamurun cilde iyi geldiğine inanıldığını ama yan etkilerinin olup olmadığının tartışmalı bir konu olduğunu söylüyor. Böylece kesinliği pek olmayan bir doğal tedavi efsanesini de paylaşılacak bilgi listemize eklemiş oluyoruz.



Yeniden arazideyiz, safari devam ediyor. Toz dumana karışıyor. Hava sıcaklığı yüksek, dolayısıyla aracın içi de oldukça bunaltıcı. Bu eski model araçta klimayla serinleme şansımız elbette yok. Şoför, lastiklerden yükselen toz dumanının içeriye girmemesi için çevirmeli kolla çalışan camları kapatmamızı söylüyor.




Sovyetler sanki bu aracın üzerine çöküvermiş gibi, yorgun kaportasından gıcırtılı sesler yükseliyor. Vites kolu, engebeli arazinin yarattığı titreşimle sanki birazdan yerinden çıkıp gökyüzüne fırlayacakmış gibi duruyor. Arazinin en sert noktalarında soluk soluğa kalan motor ise adeta öksürük krizine girmiş yaşlı bir adamı andırıyor. Tüm bu detaylar, yolculuğa bambaşka bir karakter kazandırıyor.



Bir süre sonra, tur aracımızın bizi beklediği ana yola yeniden ulaşıyoruz. Araçtan indiğimizde sanki hafif bir sarhoşluk hali içerisindeyiz. Derin bir nefes alıp birbirimize bakıyoruz. Tüm bunları yaşamış olmanın, güzel bir macerayı daha anılarımıza eklemenin mutluluğu üzerimizde. Bizimle birlikte hareket eden diğer tur yolcularıyla “Bu neydi yahu!” der gibi şaşkın ve neşeli yüz ifadeleriyle birbirimize bakıp gülümsüyoruz.



Gobustan (Kobustan ya da Qobustan) Milli Parkı

Çamur Volkanları’ndan sonraki durağımız Gobustan Milli Parkı oluyor. Burası bir açık hava müzesi. Gobustan, son derece ilginç ve gerçekten görülmeye değer tarihi bir yer. Tahminlere göre 50.000 yıl öncesine ait kaya resimlerinin ve taşların üzerine işlenmiş sanat eserlerinin sergilendiği bu alan bize taş yapısı ve oyuntularıyla da bir bakıma Kapadokya Açık Hava Müzesi’ni andırıyor.





Parkta, eski dönemlerden kalma taş oymalar, av sahneleri, çeşitli dini ritüelleri yansıttığına inanılan çizimler, insan ve hayvan figürleri gibi birbirinden ilginç ve tam olarak tarihlendirilemeyen kültürel miras örnekleri sergileniyor. Burası ayrıca UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’nde yer alıyor.





Eşsiz güzellikteki Hazar Denizi manzarasının da eşlik ettiği bu alanda dolaşmak, binlerce yıl öncesine ait çizimleri yakından görmek ve bugünün bilgi birikimi ve değer yargılarıyla onları anlamlandırmaya çalışmak hem büyüleyici hem de son derece keyifli bir deneyim oluyor.




Üst Paleolitik (M.Ö 50000-10000) döneme tarihlenen bölge, Azerbaycanlı arkeolog İshaq Caferzade tarafından 1939 yılında bulunmuş. İkinci Dünya Savaşı yıllarına denk gelen bu dönemde kazı çalışmaları ilerleme fırsatı bulamasa da, 1947 yılı itibarıyla kesintisiz devam etmiş. 6000 civarında petroglif (kaya üzeri tasvir) 20 civarında yaşam alanı ve 40 kurgandan oluşan buluntuyla sonuçlanan kazılar neticesinde bu alan 2007 yılında  UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi dahil edilmiş. (1)


Öğle yemeğini yemek için yeniden Bakü'ye dönüyoruz. Kent merkezinde mola verdiğimiz restoranda Azerbaycan'ın geleneksel yemeği Şah pilavını ve Hazar Denizi'nden çıkan Nere (Mersin) Balığı'nı tadıyoruz. Yemekten sonra turumuza Bakü ve çevresini de kapsayan Abşeron Yarımadasında devam ediyoruz.



Yanardağ

Azerbaycan yazılarımda sık sık kullandığım bir ifadeyi bir kez daha tekrar edeceğim belki ama “Ateşler Ülkesi” tanımı bu ülkeyi en iyi şekilde özetliyor. Öyle ki ateş, burada yalnızca doğal bir oluşum değil; aynı zamanda bu coğrafyanın yaşam biçiminden eski inanışlarına kadar uzanan en güçlü sembollerden biri. 




İlk durağımız, Bakü yakınlarındaki Yanardağ oluyor. Yanardağ, Abşeron Yarımadası’nda yer alan volkanik bir alan ve özelliği yer altından çıkan doğal gazların sürekli olarak yanması. Sönmeyen bu alevlerin nasıl, ne şekilde ya da kim tarafından ilk kez ateşlendiği kesin olarak bilinmiyor. Kimilerine göre bir yıldırım çarpmasıyla, kimilerine göreyse bölgeden geçen gezginlerin tutuşturmasıyla gaz alev almış ve o günden bu yana hiç sönmemiş.




Sanki koca bir dağ kütlesinin içi gazla doldurulmuş ve o gaz tükeninceye dek yanmaya devam edecekmiş gibi bir görüntü var. Yanardağ’ın bulunduğu alanda küçük bir amfi, bir kafe ve kısa sürede gezilebilecek bir müze bulunuyor. Amfinin en üst basamağında bile alevlerin sıcaklığını hissedebiliyorsunuz. 




Ateşin çıktığı noktaların çevresinde çok sayıda bozuk para göze çarpıyor. Rehberimizden, burada dilek dileyip ateşe bozuk para atma ritüelinin yaygın olduğunu öğreniyoruz. Yıllardır hiç sönmeden yanan bu ateşlerin, 20–30 yıl içinde yer altındaki gazın tükenmesiyle birlikte sönmesi bekleniyor.

Ateşgah Mabedi

Yanardağ’dan ayrılıp, sönmeyen ateşlerin yandığı bir başka önemli mekana doğru yola koyuluyoruz. Bu kez Bakü’nün kenar mahallelerinden geçiyoruz. Şehrin ana caddelerinde hiç görmediğimiz kadar çok sayıda şehit fotoğrafı, binaların dış cephelerine asılmış durumda. 2. Karabağ Savaşı’nda hayatını kaybedenlerin anısına oluşturulan anma evleri, dernekler ve vakıflar da yol boyunca karşımıza çıkıyor. Bu manzara, savaşlarda canıyla bedel ödeyenlerin kimler olduğu, hangi sınıfsal kesimlerden geldikleri konusunda da insana kabaca bir fikir veriyor.




Ateşgah’a geliyoruz. Dünyadaki üç Zerdüşt tapınağından biri olan Ateşgah Mabedi, tarihi ve manevi değeri oldukça yüksek bir mekan. Günümüzde Bakü’nün en önemli turizm noktalarından biri haline gelmiş durumda. Rehberimiz, bu dini yapının Hint mabedlerinin yapısal özellikleriyle büyük benzerlik taşıdığını anlatıyor. Öyle ki, turumuzda yer alan Hindistanlı ziyaretçilerden bazılarının burada dini ritüellerini sergilediklerine de şahit oluyoruz.





Mabedin tam ortasında sönmeyen kutsal ateş yer alıyor. Günümüzde bu ateş, doğal gazla yanmaya devam ediyor. Mabedin merkezinde yanan ateşin çevresindeki odalarda ise geçmiş dönemlerde Zerdüştlüğün nasıl yaşandığını canlandıran figürler ve maketler bulunuyor. Odaların bir kısmı da eski eserlerin sergilendiği küçük müze alanlarına dönüştürülmüş durumda.




Ateşgah’ın, bölgede çıkan doğal gazın sürekli yandığını fark eden Hindistanlı tüccarlar tarafından inşa edildiği biliniyor. Zamanında Bakü’yü ziyaret eden seyyahlar, eserlerinde buradaki ateşin hiç sönmediğini ve mabette Hindistan’dan gelen dervişlerin ibadet ettiklerini anlatmışlar. Günümüzde müze olarak hizmet veren Ateşgah’ta, hem Azerbaycan tarihinin farklı dönemlerine ait eserler hem de dervişlerin ibadet sahnelerini betimleyen maketler sergileniyor. Her gün çok sayıda ziyaretçiyi ağırlayan Ateşgah’a, özellikle Hint turistler büyük ilgi gösteriyor.






Haydar Aliyev Kültür Merkezi'nde Günü Bitirirken

Turumuzun son durağına gitmek üzere yeniden yola koyuluyoruz. Gün yavaş yavaş sona yaklaşırken, yalnızca 20 dakikalık bir fotoğraf molası vereceğimiz Haydar Aliyev Kültür Merkezi’ne geliyoruz. Azerbaycan’ın modern mimarisinin en özel örneklerinden biri olan bu yapı, gerçekten de son derece etkileyici bir tasarıma sahip.




Ancak bu kez içeriye girmeyeceğimiz için, şimdilik sadece belki de dünyanın en özgün modern mimari eserlerinden biri sayılan bu binanın ve onu çevreleyen zarif peyzaj alanının fotoğraflarını çekmekle yetiniyoruz. Haydar Aliyev Kültür Merkezi’ni gezebilmek için ise Bakü’deki son günümüzü ayırmaya karar veriyoruz.




Kobustan–Abşeron turumuzu sonlandıracağımız başlangıç noktasına doğru ilerlerken, Bakü’nün daha önce görmediğimiz cadde ve bulvarlarını da keşfetme fırsatı buluyoruz. Akşam saatlerinde trafik yoğun ve insanlar yavaş yavaş şehrin kalbine doğru akıyor. Biz de gün boyunca birlikte dolaştığımız rehberimiz ve diğer yol arkadaşlarımızla vedalaşıp, yeniden Nizami Caddesi’nin kalabalığına karışıyoruz.




Teşekkürler Dünya! 



 



Kaynakhttps://www.rehbername.com/kesfet/gobustan-kobustan-milli-parki



2 Kasım 2025 Pazar

KARADENİZ'DEN HAZAR'A ATEŞLER ÜLKESİNDE: BAKÜ (II. BÖLÜM)

Bakü’de güneşli ve sıcak bir güne uyanıyoruz. Pırıl pırıl gökyüzünün altında şehri yeniden keşfetmek için yollara düşüyoruz. Gün boyunca süren Bakü şehir turunda, geçmişin izleriyle modern mimarinin yan yana uzandığı sokaklarda yürürken, Kafkasların sahip olduğu zengin kültürel mirası yakından gözlemleme fırsatı buluyoruz. Yeni günün ilk durağı ise İçerişehir (İçərişəhər)  yani Eski Şehir. İsmi gibi şehrin içinde ayrı bir şehir burası. Surlarla çevrili olan bu alan, Azerbaycan'ın tarihi ve kültürel zenginliğini yansıtan adeta bir açık hava müzesi.




Bakü’nün Kalbinde Bir Tarih Adası: İçerişehir

İçerişehir, UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’nde yer alan tarihi bir yerleşim alanı ve Bakü’ye gelen turistlerin en çok ziyaret ettiği noktalardan biri.

Tarihi oldukça eski. Şirvanşahlar döneminden kalma yapılar, camiler, taş evler ve kale surlarıyla çevrili dar sokaklarıyla, şehrin tam merkezinde modern zamandan tarihin başka bir dönemine geçiş hissi veriyor. İçerişehir, Bakü’nün kalbinde yer alan; kültürel derinliği, mimari dokusu ve yaşayan tarihiyle adeta bir açık hava müzesi gibi…




Eski şehrin sokaklarında dolaşmak gerçekten çok keyifli. Dükkanlarda en çok göze çarpan eşyalar rengarenk desenleriyle dikkat çeken Azerbaycan halıları. Sanki görünmez bir uçan halı sizi tarihin başka bir sayfasına taşıyor ve attığınız her adımda, fotoğraf karesine yeni anılar eklemek için sık sık durma isteği duyuyorsunuz.




Burada da Bakülüler’in o dostane ve sıcak karşılamalarıyla yeniden karşılaşıyorsunuz. Türkiye’den geldiğinizi anladıkları anda yüzlerinde beliren gülümseme, sizi ne yabancı ne de misafir gibi hissettiriyor; adeta evinizdeymişsiniz duygusunu veriyor. İçerişehir’de dilerseniz günlük tur satın alıp rehber eşliğinde gezebiliyorsunuz. Hatta küçük buggy tipi araçlarla tarihi sokaklarda dolaşmak da mümkün. Tur satıcıları size genellikle yalnızca şehir içi değil, Bakü dışındaki bölgeleri kapsayan turları da öneriyorlar. Ancak planınız olduğunu söylediğinizde asla ısrarcı davranmıyorlar, bu da şehirde karşılaştığımız nazik ve anlayışlı iletişim kültürünün güzel bir örneği.




İçerişehir sadece bir turistik alan değil; buradaki eski evlerde yaşam hala sürüyor. Tarihi dokusunu koruyarak yenilenmiş, mimari açıdan oldukça zengin ve estetik yapılar; müzeler, ibadethaneler, hamamlar, kervansaraylar ve küçük dükkanlar adeta koca bir dairenin içerisine kümelenmiş durumda.




Biz yürüyüşümüze kale kapılarından giriş yaparak başladık. Dar sokaklardan geçerken her köşe sizi farklı bir döneme götürüyor. Unutmadan söyleyelim, İçerişehir’e girişler tamamen ücretsiz. Şehrin merkezinde böylesine korunmuş bir tarih alanını dilediğiniz gibi gezebilmek, Bakü’nün kültürel zenginliğini daha yakından hissetmenizi sağlıyor.

Şirvanşahlar Sarayı

Şirvanşahlar Sarayı’na geliyoruz. Burası, İçerişehir’in en etkileyici tarihi yapılarından biri ve gezmesi oldukça geniş zaman alıyor. Sarayın içerisinde camilertürbeler, dönemin idari yapıları ve günümüze ulaşmış kültürel eşyalar sergileniyor. 



Ayrıca İçerişehir’in minyatürü ve Azerbaycan’ın önceki Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev’in kültürel mirasa verdiği önemi yansıtan fotoğrafların yer aldığı özel bir sergi alanı da bulunuyor.






Azerbaycan’da yaklaşık 700 yıl hüküm süren Şirvanşahlar Devleti tarafından 12–15. yüzyıllar arasında inşa edilen saray, bugün UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’nde yer alıyor.



 

Yaklaşık 50 odadan oluşan bu yapıda hükümdarların divanhanesi, camiler, türbeler, su deposu ve hamam yer alıyor. 




İki katlı sarayın alt katının hizmet alanı, üst katının ise şah ve ailesinin yaşam alanı olduğu düşünülüyor. Şirvanşahlar Sarayı, günümüzde müze olarak hizmet veriyor. Müzeye girişler ise ücretli.




Minyatür Kitap Müzesi

Bu etkileyici mimari kompleksten çıkıp, İçerişehir’de görülmesi gereken en önemli müzelerden biri olan Minyatür Kitap Müzesi’nde soluğu alıyoruz. Bu müzeyi ücretsiz bir şekilde ziyaret edebiliyorsunuz.



Buradaki edebi eserler, yayınlandıkları dillere göre ülke ülke isimlendirilmiş ayrı raflarda sergileniyor. Azerbaycan’ın yazılı kültüre verdiği değeri orijinal bir biçimde yansıtan bu müze, Bakü’yü ziyaret eden herkesin mutlaka görmesi gereken özel bir mekan.




Kısa Bir Mola

Yazdan kalma havanın tadını çıkararak Eski Şehir’deki yürüyüşümüze kısa bir soluklanma molası vermek istiyoruz. Biraz serinlemek ve tarihi dokunun atmosferini aynı ölçekte hissettirecek otantik bir mekanda keyif yapıyoruz.




Buradaki tüm kafe ve restoranlarda alkollü içecek menüsü de yer alıyor. Tatilimiz boyunca gittiğimiz restoranlarda, bizdeki meyhane kültüründen farklı olarak yemek yerken içki içme alışkanlığının yaygın olduğunu gözlemledik.




Şef garson, menüden Xırdalan ve Efes biralarını göstererek, “İkisi de bizim biramız, farkı yok,” diyerek aynı kimlikten olduğumuza dair ince bir gönderme yapıyor. Elbette merakıma yenilip, serinlemek için Xırdalan’ı tercih ediyorum. Oldukça soft, yani yumuşak bir içimi var ve rahatsız etmiyor. Bizim biralarda alışık olduğumuz o yoğun tat ve gazlı yapı bu birada yok; daha dengeli, daha ferahlatıcı bir lezzet sunuyor.




Sevgili eşim Özgenaz ise tercihini kompottan yana kullanıyor yani bildiğimiz kompostodan. Ancak burada kompotlar biraz farklı; içinde iri meyve parçalarının yüzdüğü, Azerbaycan’da oldukça popüler olan feijoa (kaymak ağacı meyvesi) ile hazırlanmış soğuk bir içecek. Bu tropik meyvenin aroması, hem ferah hem de egzotik bir tat bırakıyor.




Bakü’nün Simgesi: Kız Kulesi (Qız Qalası)

Bir sonraki durağımız, Bakü’nün bir diğer simge yapılarından Kız Kulesi oluyor. Kule’nin dışındaki küçük satış noktasından giriş biletlerimizi alıp bu tarihi yapının içine giriyoruz. İç kısımdaki dar taş merdivenlerden kulenin zirvesine doğru çıkmaya başlıyoruz.




Merdivenlerle çıkılan her katta ayrı bir sergi alanı bulunuyor; burada döneme ait tarihi ve kültürel eserler sergileniyor. Oldukça dik şekilde yükselen merdivenlerden çıkarken, taş duvarlarda açılmış geçitlerden geçerken başımızı korumak ve dikkatli olmak gerekiyor.




Kulenin tarihlendirilmesi tartışmalı. Bazı kaynaklar yapıyı Sasani dönemine (6–7. yüzyıl), bazıları ise Şirvanşahlar dönemine (1192) ait kabul ediyor. En yaygın görüşe göre kule 12. yüzyılın sonlarında inşa edilmiş. Bakü’nün güneydoğusunda, sahil parkının yakınında yer alan bu yapı, savunma amaçlı olarak inşa edilmiş bir tarihi kale. 28 metre yüksekliğinde ve 8 kattan oluşan kulenin duvar kalınlığı alt katlarda 5 metreye kadar ulaşıyor. 





Her kat yontma taşlarla inşa edilmiş ve kubbe biçiminde tavanlarla kaplanmış. 1964 yılından itibaren müze olarak hizmet veren Kız Kulesi, 2000 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne alınmış. Azerbaycan’ın en tanınan sembollerinden biri haline gelen bu yapı, ülkenin banknotlarında da yer alıyor. 




Hazar Denizi’nin sonsuz maviliği, modern şehir dokusuyla tarihi yapıları bir araya getiriyor. Eski şehrin taş renkleri, yeni Bakü’nün cam cepheleriyle iç içe geçmiş halde ve tüm bu görüntü, sanki Azerbaycan halılarının desenlerinde birbirine karışan renkler gibi göz alıcı bir uyum oluşturuyor.

Bakü’nün Hafıza Mekanları

Eski şehirdeki turumuz yavaş yavaş sona ererken, bir dönem Bakü’de yaşamış önemli kişilerin isimlerinin ve anıt heykellerinin yer aldığı binaların fotoğraflarını çekiyoruz. Şehrin merkezi caddelerindeki pek çok yapı, geçmişin izlerini taşıyor.



Dönemin ressamlarıedebiyatçılarıaskerleri ve siyasi figürleri gibi birçok önemli ismin bir zamanlar ikamet ettiği bu binalar, bugün birer hafıza mekanı olarak korunuyor. Her biri, Bakü’nün kültürel belleğini yaşatan sessiz tanıklar gibi… Tıpkı bu fotoğraflarda olduğu gibi...




Hazar’ın Mavisi ve Rüzgarın Sesi

Hazar’ın maviliği, bir mıknatıs gibi bizi yeniden kendine doğru çekmeye başladı. Bu koca göl, Azerbaycanlıların hayatında, ruhunda, edebiyatında ve müziğinde derin, romantik izler bırakmış durumda. İnsanların güler yüzlülüğünde, yumuşaklığında, nezaketinde bu denizin ılımanlaştırıcı etkisinin payı var gibi… Ama belki de bu zarafetin içinde, toprağın altını alev alev yakan gazların enerjisinin de payı vardır diye düşünmeden edemiyorum.




Bugün deniz kıyısına geldiğimizde rüzgar şiddetini artırmış vaziyetteydi. Ancak hızla esen bu rüzgar, Karadeniz’den alışkın olduğumuz hırçın dalgaları ya da şamar gibi çarpan havayı hissettirmiyor. Sadece saçlarımızın dağınıklığı kalıyor geriye…




Deniz Mall: Hazar’ın Kıyısında Modern Bir Yaşam Alanı

Kıyıda, modern mimarinin en dikkat çekici tasarımlarından biri olan Deniz Mall yükseliyor. Hazar’ın kıyısında konumlanan bu alışveriş merkezi, şehrin çağdaş yüzünü en iyi yansıtan yapılardan biri. Hem bir şeyler atıştırmak hem de ürün fiyatlarına göz atmak için kısa bir gezinti yapıyoruz içinde.




Hafta sonu olması nedeniyle, tıpkı Türkiye’deki alışveriş merkezlerinde olduğu gibi, özellikle gençler Deniz Mall’deki denize nazır kafe ve restoranlarda vakit geçiriyor. Türkiye’den aşina olduğumuz pek çok yeme-içme markasının burada da şubesi bulunuyor.

Market fiyatlarına gelince, pek çok ürün Türkiye’yle benzer seviyede. Ancak bazı yiyecek ürünleri ve özellikle alkollü içeceklerin fiyatları Türkiye’ye göre belirgin şekilde daha uygun. Bu arada yeri gelmişken belirtelim: 1 Azerbaycan Manatı yaklaşık 25 TL.




Bakü, ülkenin başkenti ve en büyük kenti olmasının yanı sıra, yaşam maliyetinin de en yüksek olduğu yerlerden biri. Dolayısıyla, bu görkemli yapılar ve parlayan vitrinler arasında, Azeriler için yaşamın hiç de ucuz olmadığını hissetmemek mümkün değil. Ayrıca bunun yanında sosyo-ekonomik anlamda zengin ve elit bir kesimin varlığı, şehirdeki lüks rezidansların ve pahalı araçların sayısındaki fazlalıkla hemen göze çarpıyor. 

Hazar Kıyısında Yürüyüş: Bakü’nün Gözü ve Devlet Bayrağı Meydanı

Deniz Mall’den çıkıp, Bakü’nün Gözü olarak adlandırılan dev dönme dolabın bulunduğu alana doğru kıyı yürüyüşümüze devam ediyoruz. Hazar kıyısında uzanan bu yürüyüş yolu, denizle şehrin modern siluetini birleştiren en güzel noktalardan biri.




Aslında hedefimiz, ülkenin en büyük bayrağının dalgalandığı ve Bakü’nün birçok noktasından rahatlıkla görülebilen Devlet Bayrağı Meydanı’na kadar yürümekti. Ancak rüzgarın şiddetini artırması ve hava sıcaklığının düşmeye başlaması nedeniyle planı biraz değiştiriyoruz. Yine de meydanı uzaktan izleyip birkaç güzel kare yakalıyor, o devasa bayrağın dalgalanışını Hazar’ın fonunda fotoğraflarla ölümsüzleştiriyoruz. 




Azerbaycan’ın başkenti Bakü’deki Devlet Bayrağı Meydanı’nda dalgalanan 36 metre genişliğinde, 72 metre uzunluğunda ve 500 kilogramdan fazla ağırlığa sahip olan dev bayrak, 6 Kasım 2024’te resmen Guinness rekoru olarak tescillenmiş. 

Halı Müzesi

Kıyıda geldiğimiz noktadan geri dönüp, günün son duraklarına doğru ilerliyoruz. Bulunduğumuz bulvar üzerinde yer alan ve Azerbaycan’ın dünyaca ün kazandığı halıcılık ile dokumacılık eserlerinin sergilendiği, mimari tasarımı halı şeklinde olan ülkenin en önemli müzelerinden Halı Müzesi’ne geliyoruz.




Küçük Venedik Parkı’nda Kısa Bir Mola

Müzenin dışından birkaç kare fotoğraf çekip, hemen yakındaki Küçük Venedik Parkı’nı turluyoruz. Burası, yakın dönemde yenilenmiş mimarisi ve Venedik sandalı tarzındaki kayıklarıyla, hem Bakülüler’in hem de turistlerin keyifle vakit geçirdiği popüler bir eğlence alanı.

Fünikülerle Bakü Türk Şehitliği’ne Yolculuk

Caddenin karşısına geçip, şehre hâkim bir tepe üzerine kurulu olan Bakü Türk Şehitliği Anıtı’na gitmek için Bakü Füniküleri’ne yöneliyoruz. Girişte biraz sıra var. Hemen önümüzde duran aileye bilet almamız gerekip gerekmediğini soruyoruz. Ayrı bir bilet gişesi bulunmadığını ve fünikülere binmeden önce istasyon görevlisinden bilet alacağımızı öğreniyoruz.




Sıra bize geldiğinde ise önümüzdeki ailenin sürpriz bir jestiyle karşılaşıyoruz: bizim biletlerimizi onlar satın almış. Yine o güler yüzlü, sıcak tavırla “Kardeşiz, bizden olsun,” ifadesini duyuyoruz. Çocuklarının Ankara’da öğrenci olduğunu ve Türkiye’de çok yardım severlik gördüklerini anlatıyorlar. Daha önce de belirttiğim gibi, bu tür samimi jestlerle burada çok sık karşılaşıyorsunuz.

Bakü Türk Şehitliği

Fünikülerle kısa süren bir yolculuğun ardından Bakü Türk Şehitliği’nin bulunduğu alana ulaşıyoruz. Burası, Alev Kuleleri ve Azerbaycan Cumhuriyeti Milli Meclisi’nin de yer aldığı oldukça geniş bir meydanı kapsıyor.




Ateşler Ülkesinde olduğunuzu hatırlatan yanan dev meşale, dalgalanan Azerbaycan bayrakları ve özenle düzenlenmiş peyzaj alanlarıyla çevrili bu yer, hem şehit mezarlarını hem de anıtı barındırıyor. Sessizliğiyle de iki ülke arasındaki derin dostluğun ve tarihsel kardeşliğin simgesi gibi…




Bakü Türk Şehitliği, Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de, şehre hakim bir noktada Şehitler Hiyabanı (Şehitler Yolu) olarak adlandırılan alanda yer alıyor. Bu anıt, 1918 yılında Kafkas İslam Ordusu’nda görev yaparken Bakü’nün kurtuluşu için şehit düşen Osmanlı askerlerinin anısına inşa edilmiş...




Buradaki anıtı ziyaretimizin ardından, Şehitler Hiyabanı olarak adlandırılan ve ortasında sonsuz ateşi simgeleyen bir meşalenin yandığı Ebedi Ateş Anıtı'na geçiyoruz. 






Bu anıt, Azerbaycan tarihinde “Kara Ocak” veya “Kanlı Ocak” olarak anılan, 1990 yılının 19 Ocak’ı 20 Ocak’a bağlayan gecesinde yaşanan trajik olayda hayatını kaybedenlerin anısına yapılmış. O gece, Sovyet ordusunun halk ayaklanmasını bastırmak amacıyla Bakü’ye girişi sırasında yüzlerce sivil yaşamını yitirmiş. Ebedi Ateş, Azerbaycan’ın bağımsızlığı ve toprak bütünlüğü uğruna verilen bu büyük mücadelenin simgesi olarak günümüzde de sürekli olarak yanmaya devam ediyor.





Hazar Denizi’nin üzerinden Asya’ya çoktan çökmüş akşam karanlığı siyah bir perde gibi şehrin üzerine doğru çekiliyorken, Bakü Panoramik Parkı’nda şehri bir süreliğine sessizce seyrediyoruz. Göz alabildiğine uzanan ışıklar, denizin karanlık yüzeyinde yankılanıyor. Elbette bir yandan da fotoğraf ve video arşivimize yeni kareler ekleniyor.




Park oldukça kalabalık; insanlar yürüyüş yapıyor, sohbet ediyor, manzaranın tadını çıkarıyor. Manzara Restaurant’ta akşam yemeği için masalarına oturanlar ise Bakü siluetine karşı kadehlerini kaldırıyor.

Alev Kuleleri

Hava karardığında Alev Kuleleri'nin ışık gösterisi de hemen başlıyor. Bulunduğumuz alandan kulelerin bu şovunu rahatlıkla ve en güzel şekilde görüntüleme şansını yakalıyoruz.



Alev Kuleleri (Flame Towers), 2013 yılında tamamlanan ve Bakü’nün modern yüzünü simgeleyen üç gökdelenden oluşan etkileyici bir yapılar topluluğu. “Ateşler Ülkesi” olarak bilinen Azerbaycan’ın doğal gaz alevlerinden ilham alınarak tasarlanan kuleler, 2007’de bir Azerbaycan-Türk ortaklığıyla inşa edilmiş. Toplam maliyeti yaklaşık 350–400 milyon dolar olan kompleks; biri 39 katlı otel, diğeri ofis, diğeri ise konut olmak üzere üç ayrı gökdelenden oluşuyor. Tamamı LED ekranlarla kaplı olan kuleler, geceleri Azerbaycan bayrağı ve alev temalı ışık gösterileriyle şehrin siluetini aydınlatıyor.




Bakü akşam olunca yine o ihtişamlı ışıklarını yeniden yansıtmaya başlıyor. Parktan şehir merkezine doğru ilerlerken Panaromik Park'tan inen merdivenlerin gösterişli yapısı oldukça dikkat çekici görünüyor.




Şehrin en işlek caddesinde bulunan ve akşam yemeği için gitmeyi planladığımız restorana doğru yürürken, kendimizi bir anda şehrin en ünlü parklarından biri olan Filarmoni Parkı’nda buluyoruz. Adını hemen önünde yer alan Filarmoni Orkestrası binasından alan bu park, düzenli peyzajı, süs havuzları ve tarihi dokusuyla oldukça etkileyici bir atmosfere sahip.


Yürüyüşümüz sırasında, kulağımıza bir piyano sesi tınlamaya başlıyor. Parkın ortasında, müzisyelerin canlı performansı adeta havayı dolduruyor. Melodiler, ağaçların arasından yankılanarak bizi kendine doğru çekiyor. Güne sakin ve keyifli bir kapanış yapmak için bundan daha güzel bir tesadüf olamazdı.

Gün Biterken... 

Ve şimdi günün son durağı olan Firuze Restaurant’a geliyoruz. Qaynana Restaurant’tan sonra merkezdeki en popüler turistik yeme-içme mekanlarından biri olan bu otantik restoranın dışarıdan oldukça gösterişsiz bir girişi var; çünkü mekana ulaşmak için caddenin seviyesinden merdivenlerle bir kat aşağıya iniyorsunuz.




Güler yüzlü bir karşılama sonrası, o leziz Azerbaycan yemeklerini tatmak için sabırsızlanıyoruz. Yeraltında olmasına rağmen içerisi geniş, ferah ve sıcak bir atmosfere sahip. Burada, Azerbaycan mutfağının geleneksel lezzetlerinden seçtiğimiz yemeklerin keyfini çıkarıyoruz.




Dolu dolu geçen bir günün ardından, enerjimizi yeniden toplamak için yemekten sonra dinlenmeye çekiliyoruz. Çünkü ertesi sabah biraz erken kalkacağız, Bakü’den biraz uzaklaşacağımız, gün boyu sürecek harika bir tur bizi bekliyor olacak.




Teşekkürler Dünya! 

 

 



 

 

 

KARADENİZ'DEN HAZAR'A ATEŞLER ÜLKESİNDE: AZERBAYCAN'DA GOBUSTAN VE ABŞERON TURU

Bu bölümde Azerbaycan gezimizin en heyecanlı gününe geldik. Ülkeye gelmeden önce bir tur firmasından satın aldığımız Gobustan (Kobustan ya d...