Üsküp'te güneşli ve tertemiz bir cuma sabahı... Yanı başımızda şehrin en büyük parkı. Yeşillikler içinde sabah yürüyüşüne çıkmış insanlar... Kulaklıklarını takıp sevdiği bir müziği ya da yayını dinlerken pedal çeviren genç kadınlar... Eski bir bankta oturup gazetesini okuyan bir ihtiyar... Sonbaharın habercisi olan kuru yaprakları parkın kaldırımlarından süpürmeye çalışan bir temizlik görevlisi... Kuşların cıvıltıları, kedilerin asırlık ağaçlara tırmanışları... Tüm bunları izlerken otelin bahçesinde yapılan güzel bir kahvaltının ardından yeni günün planını yaptık. İlk durak Matka Kanyonu.
Matka Kanyonu'na gitmek üzere otelden ayrılıp aracımızla Üsküp'ün geniş caddelerinde trafiğe karışıyoruz. Gideceğimiz mesafe yaklaşık 15 km. Gökyüzü güneşli ve masmavi. Belli ki bugün de hava çok sıcak olacak. Makedonya'da yayın yapan SkyRadio isimli bir istasyonda hiç bilmediğimiz dilde güzel melodili şarkılar çalıyor. Bazen popüler yabancı müziklere geçiş yapıyor sonra kendi dillerinde çalmaya devam ediyorlar. Araya yine reklamlar giriyor. Sonra haberler. Ortak kelimeleri seçmeye çalışıyoruz anlatılanlardan. Epey bir kelime yakalıyoruz da. Ama konu nedir ne anlatılmak nereye varılmak isteniyor bu ülkede hiç çözemiyoruz. Başlıyorum onların fonetiğini taklit edip seslendirme yapmaya. Komik şeyler anlatıyorum hiç bilmediğim dilde güya. Sonra Türkçe çevirisini yapıyorum, yani çıkardığım anlamsız seslere anlam kazandırmaya çalışıyorum. Bu arada upuzun bir caddede yakalandığımız kırmızı ışık dalgasının da sonuna geldik. Kahverengi Matka Kanyonu tabelasını görüp sapıyoruz farklı bir yöne. Şehir merkezinden epeyce uzaktayız artık. Virajlı, dar, bozuk, iki yönlü akan ve köylerin içinden geçen yolda ilerliyoruz bir süre... Ben yine uydurduğum kendi Makedoncamla yol durumuna bildirmeye devam ediyorum.
Matka Kanyonu'na Üsküp otobüs terminalinden gitmek için 60 numaralı otobüse binmeniz gerekiyor. Kanyona girişler ücretsiz.
Matka Kanyonu'nun girişine yakın bir alanda aracımızı park ediyoruz ve başlıyoruz yürümeye. Önümüzde kartpostal gibi bir manzara. Oldukça dik, kayalıklı ve ağaçlı yamaçlardan Treska Nehri'nin deli deli akan soğuk sularının yankıları duyuluyor. Vardar Nehri'yle bir an önce buluşmak için acelesi var gibi akıyor nehir. Kıyıdan ilk dokunuşu yapıyoruz sularına: 'Biz geldik, merhaba'. Karşı kıyıda piknik yapan bizim gibi erkenciler görüyoruz. Gün içinde yerli ve bizim gibi yabancı ziyaretçilerle dolup taşmadan kanyonun sakinliğinin tadını çıkarmaya çalışıyoruz. Girişe doğru yürürken yolun sağ tarafında restoranlar ve kafeler dizili. Kahvaltısını yapan, kahvesini yudumlayan mutlu insan manzaraları... Yürüdükçe yol da giderek genişliğini kaybediyor. Artık girişe çok yakınız. Ve işte geldik, cennetin kapısındayız.
Matka Kanyonu'nda 13 km'lik bir yürüyüş parkuru bulunuyor. Balkanlar'ın koynundaki bu muazzam doğal güzelliğin derinliklerini isterseniz parkurda yürüyüş yaparak isterseniz de tekne ve kano (Makedonların deyimiyle kayak) ile keşfedebiliyorsunuz. Ayrıca burada kaya tırmanışları da yapılabiliyor.
Girişte yiyecek-içecek ve hediyelik eşya satılan butik satış yerleri var. Satıcıların çoğu kendi aralarında ve kendi dillerinde bir şeyler konuşuyor. Burada da kulağımıza en az iki-üç farklı dilde cümleler takılıyor. Bizi gördüklerinde bu sefer bizim dilimizde bir şeyler satmak için sesleniyorlar. Ancak teklif var ama hiçbirinde ısrar yok. Bu doğrusu çok hoşumuza gidiyor. Bizim gibi turistlerin belki de en hoşlanmadığı şey ısrar eden satıcılar. Ama neyse ki buradakilerin hepsi güler yüzlü ve kibar insanlar. Teşekkür edip yürüyüşümüze ara vermeden devam ediyoruz. Ve bir anda kanyondaki gölü oluşturan barajın hemen yanında buluyoruz kendimizi. Birazdan metrelerce yükseklikteki baraj gölünün kıyılarında bizi bekleyen kano ve teknelerle buluşmak için adımlarımızı daha da hızlandırıyoruz.
1930'larda, Matka Kanyonu'nun çıkışında, Treska Nehri üzerinde elektrik üretimi için beton baraj ve yapay bir göl inşa edilmiş. 2008'de ise tamamen yeni bir hidroelektrik santrali kurulmuş. Eski makine binası hizmet dışı bırakılmış ve 2016 yılında bir eğitim/sergi merkezine dönüştürülmüş.
Yürüdüğümüz parkur oldukça dar ve kayalar sanki başımızın üstünde havada asılı gibi duruyor. Taşlı ve engebeli zemine uygun bir yürüyüş ayakkabısı tercihi yapmış olmamız bize önemli bir rahatlık sağlıyor. Treska'nın hızla akan suları hemen solumuzda ve nehir burada artık sakin ve büyük bir göle dönüşmüş. Göl suları ayna gibi vadinin etrafındaki tüm güzelliği bize yansıtıyor. Tekne ve kano ile gezintiye çıkanlar bu güzelliğin tam ortasındalar. Tanrı nedir sorusunun herkes için bir cevabı vardır muhakkak ama buradaki manzaranın ve renklerin güzelliğine bakınca 'O aynı zamanda çok iyi bir ressam' demek geliyor içimden... Aslında adı konulmamış bir olağanüstülüğün içindeyiz ancak yön levhalarıyla ve Matka'nın oldukça sempatik görünen simgesini üzerinde taşıyan tabelalarla her defasında nerede olduğumuzu ve nereye yürüdüğümüzü bir kez daha hatırlıyoruz.
Az sonra ahşap bir kapı karşımıza çıkıyor ardından çiçekler, banklar ve göle doğru inen merdivenler. Doğanın sunduklarıyla inşa edilmiş küçük küçük yapılar ile kanyondaki tek otel olan Canyon Matka Oteli'ni görüyoruz. Ama ondan önce St. Andera Kilisesi'nin taş duvarları dikiliyor önümüze. Bu görkemli kilisenin tarihinin 14. yüzyıla dek uzandığını öğreniyoruz. Kilisenin yanındaki bankta oturan ve bize gülümseyen yaş almış gezgin bir çiftle sıcak bir selamlaşmanın ardından Canyon Matka Hotel'in önüne geliyoruz. Sıcacık bir atmosferle yüklü olan bu otelin restoran bölümünden duyulan hoş bir müzik sesi, bir şeyler yiyip içen ve karşılarındaki muhteşem manzaranın tadını çıkaran insanların sesleriyle birbirine karışıyor.
Matka Kanyon'unda 77 endemik kelebek türü bulunuyor. Ayrıca kanyon içerisinde 3 tane kilise ile irili ufaklı çok sayıda mağara da yer alıyor.
Parkurda ilerledikçe zemin keskin ve kaygan taşlara dönüşüyor. Burada yürürken oldukça dikkatli olmanız gerekiyor. Yürürken Kuzey Makedonya'ya geldiğimizde yapılacaklar listemizi yeniden gözden geçiriyoruz. Ve işte o ana çok yaklaştık. Sıra Matka Kanyo'nunda kano gezintisinde... Geldiğimiz yöne geri dönüyoruz hemen aşağıda bulunan yüzer iskeleye iniyoruz. Can yeleklerimizi giyip küreklerimizi seçiyoruz. Bir fiber kanoya binip bir çocuğun hayalinin gerçekleşmesi gibi seviniyoruz. Güneş tam tepemizde. Olsun. Suyun üzerindeyken vadinin rüzgarı püfür püfür esiyor.
Buraya geldiğinizde kanoya binen çok sayıda ziyaretçi göreceksiniz. Tabii ilk kez binenler hemen kendilerini ele veriyor. Gezi teknesi geçtiğinde ardında bıraktığı dalgalar nedeniyle dengesini kaybedenler devrilme paniği yaşayanlar ve hatta suya düşenler... Burada ayrıca profesyonel kürekçiler de tur atıyor. Biz Vrelo Mağarası'na kadar kürek çekmeyi düşünüyoruz. Ancak günü sadece burada tamamlamayacağımız için daha fazla kendimizi yormadan iskeleye dönmeye karar veriyoruz. Geri dönerken rüzgar bu kez tam karşımızdan esiyor.
Başka bir ülkede yemyeşil dağların arasından kıvrılarak akan sularda kano ile kürek çekmek gerçekten çok keyifliydi. Yürüyerek göremeyeceğimiz doğal güzellikleri görme fırsatı yakaladık. Burada tekne turuna çıkanların kanoya binenlerin fotoğraflarını ve videolarını çekerek el sallaması da güzel bir ritüele dönüşmüş. Hiç tanımadığımız insanların tatil videolarında renkli birer anı olarak kaldık. Yarım saatlik kano kiralama ücreti ise 5 Euro / 300 Makedon Dinarı (MKD)...
Dünyanın En Doğal 7 Harikasından Biri: Vrelo Mağarası
Matka Kanyonu'na gelindiğinde mutlaka görülmesi gereken yerlerden biri de Vrelo Mağarası. Dünyanın en doğal 7 harikası projesi için aday gösterilen bu mağaraya tekne ile ulaşım sağlanıyor. Kano sürüşünden sonra bu kez bir teknedeyiz. Kanyonun sularını Musa'nın asası gibi adeta ikiye bölen tekne ile yaklaşık 20 dakikalık masalsı bir yolculuk yaptık. Yeşilin bin bir tonu, tertemiz bir hava, su üzerinde oynaşan yaban ördekleri, vadinin kuytularında yapılmış küçük balıkçı kulübeleri ile kiliseler ve vadinin ıssızlığının insanın ruhunda uyandırdığı huzur... Ve şimdi sıra tekneden ayrılıp Vrelo Mağarası'nın merdivenlerini tırmanmaya geldi. Küçük bir seyir terasında ellerimizde yine telefonlar var çünkü karşımızdaki bu nefis manzaranın oluşturduğu görsel şöleninin hiçbir ayrıntısını kaçırmak istemiyoruz.
Mağaraya demir bir kapıdan giriş yapıyoruz. İçeriye doğru merdivenlerden iniyoruz. Nem gittikçe artıyor. Kayıp düşmemek için trabzanlara daha sıkı tutunuyoruz. Karşımızda rengarenk ışıklandırılmış Vrelo Mağarası'nın sarkıtları. Olağanüstü bir görüntü. Üzerimize birkaç damla su düşüyor. Mağaradaki sarkıtların ve dikitlerin oluşumu hala devam ediyor. Bu mağarayı özel kılan gölün kenarında ise anı ölümsüzleştirmek adına sırayla fotoğraf çekiyoruz. Bu göl coğrafi açıdan çok önemli bir yere sahip, çünkü dünyanın bir mağara içinde keşfedilmiş en derin yeraltı suyu olduğu söyleniyor. Vrelo Mağarası turunun iki kişilik ücreti ise 17 Euro / 1000 MKD...
Vodno Dağı ve Milenyum Haçı
Matka Kanyonu'ndan ayrılıyoruz ve yeni rotamızı oluşturuyoruz. Aracımızla Vodno Dağı'na doğru yola çıkıyoruz. Önce Üsküp merkezine dönüyoruz. Ardından kente hakim konumdaki dağın eteklerinde yavaş yavaş yükselmeye başlıyoruz. Yükseldikçe şehrin görece varlıklı kesiminin yaşadığı bölgeden geçip bir orman yoluna çıkıyoruz. Trafik burada iki yönlü, bu yüzden yol dikkatli araç kullanmayı gerektiriyor. Üsküp'te bisiklet günlük yaşamın bir parçası. Bu yolda bisikletiyle Vodno Dağı'na tırmanan veya dağdan iniş yapan çok sayıda insanla karşılaştık. Üsküp halkı etrafındaki doğal güzelliklerin keyfini çıkarmayı biliyor.
Matka Kanyonu'ndan yaklaşık 40 dakika süren bir yolculuğun ardından bizi Vodno Dağı'nın zirvesine ve Milenyum Haçı'na çıkaracak teleferiğe varıyoruz. Dik yamaçlardaki ormanlık alanın ortasına inşa edilmiş olan teleferikle yükseldikçe Üsküp tüm güzelliği ile adeta ayaklarımızın altına seriliyor. 1066 metre yüksekliğindeki dağın zirvesine ulaşmak için teleferikle yaptığımız bu yolculuğumuz yaklaşık 20 dakika sürüyor. İndiğimizde bizi şehrin her noktasından çıplak gözle görülebilen 66 metre yüksekliğindeki Milenyum Haçı karşılıyor. Milenyum Teleferik'in iki kişilik ücreti 200 MKD...
Milenyum Haçı 2002 yılında Hristiyanlığın 2000. yılı şerefine Vodno Dağı’nın zirvesine inşa edilmiş. Üsküp’ün en önemli simgelerinden biri olan bu yapının inşası için bir çok Avrupa ülkesi ve ABD destekte bulunmuş. Haç'ın bulunduğu alan turistik açıdan yoğun ziyaretçi çekiyor.
Milenyum Haçı'nın etrafında kafe, restoran ve hediyelik eşya satın alabileceğiniz butik mekanlar mevcut. Ayrıca burası şehri panaromik olarak görebileceğiniz ve fotoğraflayabileceğiniz en güzel yerlerden biri. Vodno Dağı'ndan Balkanlar'ın coğrafi yapısını da keşfedebiliyorsunuz. Burada vakit geçirebileceğiniz şehir manzaralı piknik alanları ile seyir terasları da bulunuyor. Haç'ın hemen yakınına ise ileride şehrin en önemli simgesi olmaya aday yeni bir kule inşa ediliyor.
Kuzey Makedonya'daki ikinci günümüzde Üsküp ve çevresinde görmek istediğimiz yerleri gezdik. Günün yorgunluğunu atmak için şehir merkezindeki turistik mekanlardan ziyade Makedonların takıldığı cadde ve mekanları keşfettik.
Şehirdeki son akşamımızda güzel bir barda günü noktalayıp kaldığımız otele geri döndük. Sabah Ohrid'e yolculuk var...
Teşekkürler Dünya!