Karadeniz etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Karadeniz etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

23 Aralık 2024 Pazartesi

FIRTINADA DENİZE DOĞRU

Meteoroloji Genel Müdürlüğü'nden Bartın için kuvvetli sağanak yağış ve fırtına uyarısının yapıldığı bir pazar günü sabahına uyandık. Evden çıktığımızda etrafta fırtına öncesi sessizlik hakimdi. Yağmur hafiften çiselemeye başlamıştı. Hava soğuktu ancak yeni rotamız için içimizi ısıtan o heyecanla durağa kadar yürüdük. Yola çıktığımızda Amasra tarafından kapkara bulutlar üstümüze üstümüze geliyordu ya da biz onlara doğru gidiyorduk. Biraz sonra ıssız ormanın derinliklerinde çamurlara bulanıp şelalelerin böldüğü sis çökmüş köy yollarına varacaktık. Bu hikaye her zaman güneş açmaz. Gümüş renkli yağmurlu bir günde yürümeyi herkes sevmez. Giydiği botun tabanı düşer de bu yola revan olan durmaz. Rüzgarın çaldığı ıslığı dinleyenin aklında hiçbir soru kalmaz. Tepede bir bankın üzerinde uzanıp gökyüzüne bakarken kurduğun hayallerini bile ıslatan bu yağmur her zaman yağmaz. 



Gürcüoluk Mağarası'nın girişindeki alandayız. Köy yollarının zikzaklarında bir sağa bir sola döne döne ilerlerken hafif sarhoşluk yaşadık. Araçtan inince temiz havayı derin derin içimize çekmek iyi geldi. Tozluklarımızı giyip yürüyüşe başlamak için son hazırlıklarımızı yaptık.



Yağmur nedeniyle adeta bataklığa dönen taşlı ve kırmızı renkteki topraklı patikadan ilerlemek kolay değildi. Konfor alanımızdan çıkıp normal zamanlarda üstümüz başımız çamur olacak diye imtina ettiğimiz su birikintilerinden geçmek ne kadar güzel.


Attığımız her adımda daha da battığımız orman yolunda çamur deryasında yüzer gibiydik. Ayaklarımız botlarımıza yapışan kalın çamur tabakasından dolayı sanki her birine 5'er kiloluk dambıl bağlanmış gibi ağırlaştı. Böyle bir günde böyle yağmurda olacak o kadar. Hem bacaklarımız güçleniyor fena mı?



Keyfimizi kaçıran hiçbir sorun yoktu. Kısa molalarda yol kenarlarında istif edilmiş ağaç kütüklerini masa olarak kullanıp yağmurun altında ve soğukta sıcak bir kahve içmekten başka o anda daha keyifli ne olabilirdi ki?



Dik yamaçlardan geçerken denizden doğru deli deli esmeye başlayan rüzgar fırtınanın başlangıcını haber verdi. Sanki yağmur damlaları değil deniz suyu yağıyor gibi hissettim bir an, ağzımda tuz tadı vardı.



Fırtına yükseldikçe biz de dağlara doğru yükseldik. Çamur iyice derinleşti. Botlarımız saplanmaya başladı. Bağcıklarını sıkı bağlamasak botlarımız bastığımız yerde kalacaktı. Bu orman kuyu gibi bizi içine çekiyordu.



Kamyonlar geçmeye başladı birbiri ardı sıra... Kum çekiyoruz dedi şoför çimentoya. Ağaçlardan eser kalmamıştı. Rüzgar bile esmiyordu kum çıkartılan alanda. Kum kamyonlarının damperlerinin rengine döndü çamur bile. Her yeri kendimize benzetiyoruz, aslında kendi kuyumuzu kazıyoruz.



Bir yere geldik ki orada sadece ağaçlar konuşuyordu. Biz sadece dinledik. Ve kütüklerin üstündeki kav mantarlarının faydalarını öğrendik. Ormanda ansızın çıtırdayan ağaç dallarının sesleriyle irkildik. Bizi uzaktan takip eden yaban domuzu yavrularını gördük.:)



Bu çamurlu botlarla araca binemezdik. Köydeki caminin bahçesindeki çeşmede başladı temizlik. Yağmur yağdıkça yağdı. Rüzgar estikçe esti. Musalla taşının üstünü kapatan derme çatma sundurmanın altında dizildik. Yukarıdakine "O gün bugün değil bizi bekleme. Bugün son durak deniz" dedik. :)



Akkonak Köyü'ne geldiğimizde ilk durağımız Akarsu Camping'deki Barış Bahçesi'ydi. Sevgiyle andık Barış Akarsu'yu. "Hava ile bütün su ile bütün güneş ile bütün şehrin bıraktığı zamanki gibi" olmadığını O'na söylemedik.



Fırtınada denize doğru geldik. Küçük bir kulübede içimiz ısınsın diye sıcak bir şeyler içip biraz dinlendik. Karadeniz'in dalgalarından dolayı Delikli Şile'den geçemediğimiz için de dileklerimizi başka bir güne erteledik.       



"Kalbinizden sevgiyi hiç eksik etmeyin; çünkü sevgi her şeyin anahtarıdır ve paylaştıkça çoğalır."  Barış Akarsu




Teşekkürler Dünya!     

    


6 Ağustos 2024 Salı

2 GÜNLÜK DENİZ KAMPI - PİLAVKUM

Bartın 74 Dağcılık ve Doğa Sporları Kulübü (Bardosk74) üyeleri ile birlikte hafta sonu Güzelcehisar Köyü yakınlarında bulunan Pilavkum'da harika bir deniz kampı etkinliği gerçekleştirdik. Karadeniz'i ve masmavi gökyüzünü sol yanımıza, yeşilin binbir tonunu barındıran dağları sağ yanımıza aldık. Kamp yükümüzü sırtımıza vurup fındık bahçelerinden geçtik ve bir kum tepeciğine vardığımızda muhteşem bir koy manzarasının büyüsüne kapıldık. Aşağıya indiğimizde ise bizi denizden önce kum zambakları karşıladı.




Bartın'dan yaklaşık 40 dakikalık mesafede bulunan Güzelcehisar Köyü'ne vardığımızda eşyalarımızı alıp aracımızdan indik. Çünkü bu köyden Pilavkum'a (yörede yaşayanların deyimiyle Küçükkum'a) araçla gitmemiz mümkün değildi. Pilavkum'a ya yürüyerek ya da bir tekne kiralayıp deniz yoluyla gidebiliyorsunuz. Biz tabii her zamanki gibi zor ama güzel olanla başladık ve sırt çantalarımızı yüklenip yürümeye koyulduk. Bir köy evinin fındık bahçesine açılan kapısından geçtik ve Pilavkum'a kadar giden patikayı takip ettik.



Fındık ağaçlarının arasından bir sağa bir sola kıvırıla kıvrıla ilerlemeye çalışırken sırt çantalarımızın takıldığı dalların yapraklarının hışırtıları dışında etrafta çıt çıkmıyordu. İyice darlaşan patikada bahçelerin sınırlarını belirleyen ve yabani hayvanları korkutmak için çekilen elektrikli çitlere fark etmeden değip hafiften çarpıldık ve inişimiz daha da hızlandı:) Fındık bahçesinin bittiği noktada kendimizi bir kum tepesinde bulduk. Karşımızda ise muhteşem bir koy manzarası vardı. Pilaja inmek için hiç acele etmedik; biraz soluklanmak ve manzaranın tadını çıkarmak için seyre daldık. Tabii fotoğraf ve vidolarla anı ölümsüzleştirdik.




Geride bıraktığımız bahçelerle birlikte toprak zeminden de çıkmış olduk. Artık bir kum tepeciğinin dik bir yamacından her adımımızda ayakkabılarımızın kumlara gömüldüğü bir yerdeydik. Bu kum tepeceğine bakınca Karadeniz'in kötü havalarda ne kadar büyük dalga boyuna ulaştığı ve bu küçük sakin koyun Bartınlı balıkçıların tabiriyle nasıl "göbek atıp çalkalandığı" birden gözümde canlandı. 


Yamaçtan inerken içimden denize kadar yuvarlanmak geçti ama kamp yükümüz ve aşağıda karşılaştığımız dalgaların bıraktığı çöp manzarası buna izin asla veremezdi. Taşlık alandaki plastik atıklar gösteriyor ki deniz bir kez daha kusmuş derdini. Böyle giderse yakın bir gelecekte kirlilik ve kamu yararı yerine salt kar amacı güden müdahaleler nedeniyle belki de Karadeniz'i çevreleyen ülkelerin hiçbir kıyısında denize girilemeyecek. Başımızı çevirip görmezden gelmek de bir tercih ama bu işin sonunda 'kara'sı çok denizi ise yok' olacak.



Kum zambakları tehlike altında bir tür olarak kabul ediliyor.  Bu bitki Akdeniz'in bazı bölgelerinde ve Karadeniz'in güney kıyılarında görülüyor. Bu bitkinin köklerinin yerinden sökülmesi hatta ülke dışına çıkarılması yasaklanmış durumda. Ayrıca ticari olarak satışı da yasak. Bu bitkiyi korumak ve çoğalmasını sağlamak için son yıllarda yerel yönetim birimleri tarafından bazı farkındalık çalışmaları yapılıyor.

Nihayet plaja indiğimizde bizi endemik bir tür olan kum zambakları karşıladı. İnkumu'nda artık nadiren görebildiğimiz bu özel bitkiyi burada yaygın şekilde görmek bizi çok sevindirdi. 




Pilavkum'a indiğimizde ilk işimiz çadırlarımızı kurmak ve eşyalarımızı yerleştirmek oldu. Sıcak havada zorlu yürüyüşün yorgunluğunu üzerimizden atmak için süt liman denizin kollarına kendimizi bıraktık. Burada deniz suyu rengini koyun etrafını çevreleyen kayalıkların üzerindeki yemyeşil bitki örtüsünden almış. Bu koyda yüzmek gerçekten çok keyifli. Deniz kenarında Boğaz'dan ve İnkumu'ndan gelen tekneler sıralanmıştı. Öyle görünüyor ki burası İnkumu'nun kalabalık plajından bir kaçış noktası olmuş. İmkanı olanlar dümeni bu koya doğru kırıp Pilavkum'a adeta çıkarma yapmış. Koyun ortasında minik bir ada gibi duran kayalıklara kadar yüzüp bir kaya parçasının üzerinde soluklanmak ve cam gibi berrak suya bakıp hayallere dalmak insanı çok mutlu hissettiriyor. Koyun her iki yanında bulunan kayalıkların önünde deniz sığ ve bu kısımlar sanki birer havuza dönüşmüş gibiydi. İçimizde bu havuzda dalmayı ve yüzmeyi öğrenen arkadaşlarımız oldu. Çok da güzel oldu.:)




Gün batımına doğru plajın sol tarafındaki kum zambaklarının arasından yürüyüp kayalıklarla çevrili küçük bir koyun bulunduğu yere geldik. Kayaların üzerine çıkıp nefis manzaranın tadını çıkardık. Güneşin kollarının denizin üzerinden ve ufuk çizgisinden yavaş yavaş çekilişini izledik. Hava iyice karardığında çadırlarımızın önünde toplandık. Denizin hafif dalgalarının sesini dinleyerek hem bir şeyler atıştırdık hem de sohbete koyulduk. Gökyüzü bize cömert davrandı ve şehir ışıklarının kirliliğinden görmeyi iyice unuttuğumuz tüm gök cisimleri sanki elimizi uzatsak tutacakmışız gibi üzerimizde belirdi. 




Sevgili eşim Özgenaz'ın kamp ateşi isteği hemen karşılık buldu.:) Kafa lambalarımızın yardımıyla etraftan denizin dalgalarının bıraktığı dal ve odun parçalarını topladık. Bardosk74 ekibinin yöneticilerinden Şener Bey sağ olsun kamp ateşimizi yaktı. Koyun zifiri karanlığında ateşin büyüsüne kapılmamız uzun sürmedi. Ateşin etrafında toplandık ve çadırlarımıza çekilinceye dek bir şeyler içerek muhabbetimize devam ettik. Yeri gelmişken belirteyim; kamp ateşinin külleri dahil bu güzel koyda kumdaki ayak izlerimiz haricinde arkamızda hiçbir atık bırakmadık.







Kıpırtısız bir deniz, karşımızda limana girmek için sıra bekleyen gemiler, sakin bir kumsal ve tertemiz güneşli bir hava... Böyle bir pazar sabahına uyandık. Kumda güzel bir kahvaltı yapıp kendimizi hemen denize attık. Neredeyse gün boyu denizdeydik ve derin sulara komşu kayalıklardaki küçük mağaraların girişine kadar yüzdük. Yakınımızda kamp kuran bir ailenin şişme botunu kullanmak için ricada bulunduk. Ancak kıyıdan bir süre uzaklaşıp botun hava kaçırdığını anlayınca hızlıca kıyıya geri döndük. O kadarcık keyif bile bize yetti.:)  




Gün batımına yakın bir zamanda eşyalarımızı toplayıp geri dönüş için hazırlandık. Havanın sıcaklığı hepimizi çok zorladı. Dönüş için yola koyulduğumuzda terden sırılsıklam olduk. Pilavkum'a indiğimiz kum tepeciğine sırtımızdaki çantalarla birlikte tırmanmak hele ki o sıcakta hiç de kolay olmadı. Çok sık mola vermek zorunda kaldık. Hatta bir tekne ile geri dönme düşüncesini bile dile getirenlerimiz oldu.:) 




Her şey anda kaldı ve yürüyüşümüze pes etmeden devam ettik. Kamp yüküyle sahile inmek ve çıkmak gerçekten bambaşka bir tecrübeydi. Bu macerada kendimizi tanımak, gücümüzü fark etmek, çok fazla zorlandığımız anlardaki stresimizi ve zihin karmaşıklığımızı kontrol etmek, yeteneklerimizi içinde bulunduğumuz koşullara adapte etmek gibi olağanüstü farkındalıklar yaşadık. Yaşadığımız bölgeye dair düşüncelerimiz ve duygularımız pozitif yönde değişime uğramaya başladı.




Köye vardığımızda bir süre mola verdik ve sırt çantalarımızı bir köy evinin bahçesine bırakıp akşamdan sözleştiğimiz gibi Sevgili Gülsen Salman Hocamızın rehberliğinde Güzelcehisar Kalesine yürüyüş yaptık. Filyos Vadisi kıyılarına kadar uzanan Lav Sütunlarını bu yürüyüş  güzergahından izlemek bizim için bambaşka bir ayrıcalıktı. Çünkü Güzelcehisar plajı üzerindeki yürüyüş yolu ve seyir terasından Lav Sütunlarının sadece bir bölümünü izleyebiliyorsunuz. Muhteşem manzaralar eşliğinde fotoğraf çeke çeke kalenin gözetleme kulesine vardık.






Güzelcehisar Kalesi, Filyos'taki tarihi kale ile Amasra açıklarını gören bir burun üzerinde konumlanmış. Zaman içinde bazı bölümleri tahribata uğramış olsa da ayakta kalan kısımları orijinal bir biçimde Orta Çağ kale mimarisinin izlerini taşımaya devam ediyor. Amasra'daki Cenevizliler döneminde kalma kalenin kule yapılarına büyük benzerlikler gösteriyor.




Güzelcehisar Kalesi yürüyüşümüzün ardından bir kamp maceramız daha sonladı. Şimdiden yeni kamp programını beklemeye koyulduk. Bu güzel hafta sonu etkinliği için başta Sevgili Gülsen Salman Hocamıza, destekleri için Ahmet Bey ve Şener Bey'e ve birlikte zaman geçirdiğimiz tüm arkadaşlarımıza bir kez daha teşekkür ediyorum. Altta da sizler için güzel bir video bırakıyorum. :)

Ve tabii sana da teşekkürler Dünya!



 

                                        
                                         

 






  


    

20 Temmuz 2024 Cumartesi

BİR GÜRCİSTAN RÜYASI II: BATUM

Gürcistan'a bağlı Acara Özerk Cumhuriyeti'nin Başkenti olan Batum doğal ve tarihi güzellikleri ile her yıl binlerce turisti ağırlıyor.  Stratejik bir liman ve ticaret merkezi olan bu zengin kent şimdilerde büyük yatırımlarla ve dikey mimari projeleri ile yükselirken 'Karadeniz'in Dubai'si olmaya aday görünüyor.

Adjara, Acara, Batum



Tiflis'ten ayrılmanın vakti geldi. Son günümüzde şehirde görmek istediğimiz önemli müzeleri ve diğer mekanları gezdik. Turistik gezi otobüsü ile son bir şehir turu attıktan sonra, ara sokaklara saptık. Güzel bir mekanda hafif atıştırmalıklar eşliğinde Gürcü şaraplarından tadarak keyifli bir akşam geçirdik. Saat hızla ilerledi ve bavullarımızı almak için kaldığımız otele geri döndük. Çünkü gece trenine iki biletimiz ve yeni bir yolumuz vardı. 
İstikamet: Batum.    

Saat 00.30'u gösterirken Batum'a gideceğimiz Gürcistan Demiryolları'na ait tren tam vaktinde harekete geçti. Yolculuğumuz yaklaşık 5 buçuk saat sürdü. Sabahın ilk ışıklarıyla beraber vagonlar yemyeşil dağların arasından sıyrılıp Karadeniz'in masmavi kıyılarına uzandı. Makinist "hadi uyanın biz geldik" der gibi trenin düdüğünü art arda çalarken sağımızdaki pencerelerden Batum tüm güzelliği ile kendini gösterdi. Trenden iner inmez kalacağımız otele geçtik ve bavullarımızı bırakıp tüm yorgunluğumuzu ve uykusuzluğumuzu unutturan palmiyelerle süslü geniş caddeleri ve sanki Karadeniz kıyılarında değilmişiz gibi hissettiren tropikal havası ile Batum'u adım adım dolaşmaya başladık.  

Batum'da da Tiflis'teki gibi hayat biraz geç başlıyor. Sabahın erken saatlerinde açık bir yer bulmanız çok zor. Biz de bu yüzden ilk olarak Batum'un sahil şeridine doğru yürüdük. Batum Bulvarı olarak adlandırılan, içerisinde parkların ve mekanların bulunduğu ve şehrin batısına doğru uzayıp giden sahil şeridinde insanlar sabah sporlarını yapıyordu. Etraf evcil hayvanlarını dolaştıranlar, bulvarın içinde birbirinden güzel park ve meydanlarda sabahın tazeliğinin ve sakinliğinin keyfini çıkaranlarla doluydu. 







Alfabe Kulesi

Batum Bulvarı'nda karşımıza çıkan ilk sembolik yapı ise Alfabe Kulesi oldu. 130 metre yüksekliğindeki kule çift sarmal deseninde DNA tasarımını birleştiriyor. Kule Gürcü Alfabesinin 33 harfini üzerinde taşıyor. Alfabe Kulesi ayrıca bu ülkenin insanlarının benzersizliğini de simgeliyor. Yapının üst kısımlarına doğru bir asansörle çıkılıyor. En üst kısmında ise  360 derece dönme özelliğine sahip nefis manzaralı bir restoran bulunuyor.  










Ali ve Nino Heykeli

Bir sonraki durağımız kentin belki de en ünlü sembolü olan Ali ve Nino Heykeli oldu. Azerbaycanlı Ali ile Gürcü kızı Nino'nun arasında geçen hüzünlü bir aşk hikayesini simgeleyen heykel Batum'a gelen turistlerin ilk uğrak noktalarının başında geliyor. Fotoğraflarda ve videolarda bu heykelin çok daha heybetli ve yüksek göründüğünü söyleyelim. 2010 yılında inşa edilmiş bu heykel sadece 8 metre yüksekliğinde. Ali ve Nino'nun beyaz perdeye de aktarılan efsanevi aşk hikayesini simgeleyen heykel aynı zamanda doğu ve batının sınırlarını ortadan kaldıran önemli bir sanat eseri olarak kabul ediliyor. 

Ali ve Nino Heykeli





Ali ve Nino'yu simgeleyen ve kavuşamadıkları için kolları olmayan heykeller belirli saat aralıklarında birbirlerine doğru yaklaşmaya başlıyor. Bir süre sonra hiç değmeden birbirlerinin içinden geçerek tekrar ayrılıyorlar. Bu ana şahit olmak isteyenler heykelin etrafında büyük bir kalabalık oluşturuyor. Bir aşkın sonsuzluğunu simgeleyen bu sanat eserini izlemek gerçekten de insanı duygulandırıyor.






Batum Bulvarı ve Sahil Şeridi

Batum, Gürcistan’ın yazlık merkezi. Buranın tadını en güzel ilkbahar ve yaz aylarında çıkarabilirsiniz. Eğer yaz mevsiminde bu şehre geldiyseniz denize girmek için upuzun sahili sizi bekliyor. Plajda ve Batum Bulvarı boyunca keyifle vakit geçirebileceğiniz kafeler ve restoranlar mevcut. Hava ve denizin durumu müsaitse dilerseniz kendiniz bir tekne kiralayabilir ya da büyük gezi tekneleriyle keyifli bir deniz turuna çıkabilirsiniz. Ayrıca su sporlarını da yapabileceğiniz sayısız imkan sunuyor size bu şehir. Yine sahil şeridindeki belirli noktalardan bisiklet ya da scooter kiralayabilir, etrafı yemyeşil bitki örtüsüyle kaplı olan ve denize açılan bisiklet yollarında pedal çevirerek gezintiye çıkabilirsiniz. Dört bir tarafı yeşillikler içindeki ahşap mimarisiyle Batum Yazlık Tiyatrosu da görülmeye değer. Eğer vaktiniz olursa yaz ayları boyunca bu tiyatroda sergilenen birbirinden güzel oyunları izleme fırsatı bulabilirsiniz. Komşumuz Gürcistan'da kültür-sanat faaliyetlerine büyük önem veriliyor. 




Batum Bulvarı içerisinde yer alan bambu ormanı ve botanik parkları insanı masalsı bir atmosfere sürüklüyor. Binbir çeşit bitkinin bulunduğu alan içerisinde birbirinden güzel heykelleri de görme fırsatı bulabilirsiniz. Batum için heykeller şehri demek yanlış olmaz. Heykellerin hikayelerine üzerlerindeki QR kodları okutup kolayca ulaşabiliyorsunuz. Bazı sanat eserlerinin ve kültürel mekanların bilgilendirme levhalarında Türkçe açıklamaların da yer aldığını hatırlatalım. Batum Bulvarı'ndaki Anıt Alanı'na geldiğinizde harika fotoğraflar çekebileceğiniz Yunan ve Roma dönemini yansıtan sütunları, büstleri ve yine birbirinden güzel heykelleri göreceksiniz. Buralarda dolaşırken Fransız tarzının esintilerini taşıyan bulvarın ve yemyeşil parkların oluşumunda çok büyük katkısı bulunan Michael D'Alfons heykelinin yanındaki boş sandalyeye oturup onunla hatıra fotoğrafı çektirmeyi de unutmayın.




Batum sahili boyunca hediyelik eşya satın alabileceğiniz çok sayıda mekan bulunuyor. Satıcıların çoğu Türkçe biliyor. Bir şeyler almaya karar verdiğinizde indirim için pazarlık yapmayı unutmayın. Yine bu alanda bulunan 55 metre yüksekliğindeki panoramik dönme dolaba da mutlaka binin ve bu çocukluk eğlencesini kaçırmayın. Oldukça yavaş hareket eden bu dönme dolap turunu yaklaşık 10 dakika gibi bir sürede tamamlıyor. Dönme dolabın en yüksek noktasına geldiğinizde adrenalini yüksek bir an yaşıyorsunuz. Aşağıda kıpır kıpır görünen Miracle Park alanı ile rengarenk uzayıp giden Batum sahilinin ve masmavi Karadeniz'in nefes kesici güzellikteki manzarasının keyfini doyasıya yaşıyorsunuz. 



Avrupa Meydanı


Avrupa Meydanı 

Avrupa Medyanı Batum'un en merkezi noktası, bir nevi buraya şehrin kalbi de diyebiliriz. Oldukça büyük bir alanı kaplayan bu meydan turistlerin en çok ziyaret ettiği yerlerin başında geliyor. Meydanın etrafını saran binalar Avrupa şehir mimarisinin özelliklerini taşıyor. Bu meydanın her bir köşesinden ayrı ayrı fotoğraf çektiğinizde sanki bambaşka zamanlarda ve şehirlerde yolculuk etmiş gibi oluyorsunuz. Turistlerin yoğun ilgi gösterdiği meydanda elinde altın koyun postu tutan büyük bir Medea Heykeli yer alıyor. Meydanın bir diğer ucunda Prag'takinin bir benzeri olan Astronomik Saat sizi bekliyor. Meydanda bulunan ve gece renklendirilen havuzun fıskiyelerinin oyunlarıyla ıslanmamayı başarıp fotoğraf çektirmek ise çok eğlenceli. Avrupa Meydanı ve yakın çevresinde kentin en iyi restoran ve kafelerinin de yer aldığını belirtelim. Buradaki mekanlarda dünya mutfağının birbirinden lezzetli yemeklerini tadabileceğiniz gibi geleneksel Gürcü yemeklerinin ve şaraplarının da tadına bakabilirsiniz. 



Bu meydana çıkan caddelerde dikkatimizi çeken en güzel şey ise kaldırım kenarlarındaki saksıların üzerine monte edilmiş şekilde bulunduğunuz caddenin eski halinin görünümünü yansıtan fotoğrafları ve o cadde ile ilgili bilgi metinlerini içeren levhaların yapılmış olmasıydı. Kent hafızasını diri tutmak için yapılan bu uygulamanın git gide birbirinin kopyasına dönüştürülen kentlerimizin önemli tarihi cadde ve sokakları için de uygulanması iyi bir fikir olabilir.   





Poseidon Heykeli

Poseidon Heykeli ve Neptün Çeşmesi Batum Tiyatro Meydanı'ndan yer alıyor. Bu anıtsal eserler kenti ziyaret edenler tarafından büyük ilgi görüyor. Heykelin hemen arkasında Batum Ulusal Tiyatrosu'nun ihtişamlı binası yükseliyor. Tiyatro binası ile çeşme üzerinde yükselen Poseidon Heykeli birbirlerinden farklı dönemlere ait olsalar da estetik uyum açısından harika örnekler olarak fotoğraf karelerinizi süslüyor. Kentte Antik Yunan ve Batı esinlenmesi eserler göze çarpıyor. Gürcistan, Batum'daki yakın döneme ait mimari eserlerine de bakıldığında yüzünü büyük ölçüde Batı'ya dönmüş bir ülke görüntüsü veriyor. Ancak Poseidon Heykeli'nin bulunduğu meydanın çevresindeki Sovyet döneminden kalma binaların balkonlarından ülkenin geçmişi size adeta el sallıyor.       


Pizza Squara Batum


Piazza Meydanı

Batum'a gelen turistlerin en çok merak ettiği ve ziyaret ettiği eğlenceli mekanların başında Piazza Meydanı geliyor. Burada sanki İtalya'dan esen bir rüzgara kapılmış gibi hissediyorsunuz. Çünkü bu meydanın ismi de mimarisi de İtalya'dan esinlenilmiş. Birbirinden güzel kafe ve restoranların yer aldığı meydanda kısa bir mola verip kahvenizi ya da şarabınızı yudumlarken, denizden gelen hafif bir esintinin caz tınıları ile birbirine karıştığı harika bir akşamüstü geçirebilirsiniz. Etrafınızdaki hareketlilik size popüler bir mekanda olduğunuzu her defasında hissettiriyor. Piazza Meydanı'ndaki saat kulesi ise şık bir otel olarak hizmet veriyor ve şehrin her yanından görülebilen Batum'un en önemli simgelerinden biri olma özelliğini taşıyor. 


Acara Sanat Müzesi


Acara Sanat Müzesi

Batum'da ziyaret edebileceğiniz çok sayıda müze mevcut. Zamanımız kısıtlı olduğundan dolayı sadece Acara Sanat Müzesi'ni ziyaret etme fırsatı bulabildik. Müzeyi gezebilmek için ya girişten ya da online olarak bilet satın alabiliyorsunuz. Sizi ilk olarak ahşap trabzanlı büyük bir merdiven karşılıyor. Müzenin üst katına doğru çıkarken dikey sütunlar size aynı zamanda tarihi bir mimari yapının içinde olduğunuzu fısıldıyor. İçeride çağdaş Gürcü sanatının birbirinden etkileyici ve önemli eserleri sergileniyor. Üst kata çıktığınızda sizi harika bir sanat eseri olan İtalyan heykeltıraş Emilio Santarelli'nin "Peri ve küçük Faun" adlı heykel kompozisyonu  karşılıyor. Müze sürekli ve geçici sergilere ev sahipliği yapıyor.


Arga Cable Car
#ArgoCableCar


Argo Teleferik

Batum'a gelip de Argo Teleferik'e binip Anuria Dağı'nın zirvesine çıkmadan olmazdı. Miracle Park'taki kalkış istasyonundan Anuria Dağı'ndaki varış istasyonuna kadar yaklaşık 2.5 km boyunca havada asılı kalıyorsunuz. Teleferikte 252 metre yükseklikte yaklaşık 15 dakika boyunca çok düşük bir hızda seyahat ediyorsunuz. Bir anda şehir merkezi kuş bakışı olarak ayaklarınızın altına seriliyor. Yükseklik korkusu olanlar için bu teleferiğe binmek doğrusu büyük cesaret ister. Caddelerin ve binaların üzerinden geçerken nefis bir şehir manzarasına tanıklık ediyorsunuz. Ancak teleferik rüzgardan sallandıkça yüksek bir dairenin balkonuna ya da tepedeki bir evin bahçesine düşecekmişsiniz gibi bir korkuya kapılıyorsunuz. 





Bir tarafınızda Batum Limanı ve alabildiğine Karadeniz'in gökyüzüyle karışan maviliği; diğer tarafınızda da şehirden uzak yemyeşil dağlarda sıra sıra dizilmiş evler sanki size gülümsüyor. Teleferik şehir merkezinden bir süre sonra tamamen uzaklaşıyor ve şehir tepelerin ardında kayboluyor. Küçük bir ormanın üstünden geçtikten sonra yolculuk nihayet sona eriyor ve Sputnik Tepesi'ni adımlamaya başlıyoruz. 




İlk olarak iniş istasyonunun bulunduğu binada hediyelik eşyaların satıldığı bir alana çıktık. Ardından birbirinden güzel kafe ve restoranların yer aldığı bölüme geçtik. Burada kısa bir mola verdikten sonra seyir terasına çıkıp harika bir Batum manzarasına karşı fotoğraf çekip anı ölümsüzleştirdik. Daha sonra istasyonun bulunduğu binanın alt katına inen merdivenlerden grafiti ile süslenmiş duvarlarda pozlarımızı verdik. Şehrin en doğusundan en batısına kadar uzanan mükemmel manzaranın tadını çıkarmak için bir süre seyre daldık. Ardından şehir merkezine geri dönmek için yeniden teleferik istasyonunun yolunu tuttuk. Bu maceradan çok büyük keyif aldığımızı söylemeliyim.   



Nuri Gölü

Batum hikayesi olan mekanları içerisinde barından bir şehir. Nurigele ya da Nuri Gölü de bunlardan biri. Batum Bulvarı'nın devamında Karadeniz sahiline paralel olarak uzanan bu yapay gölün kenarı şehrin en hareketli açık alanlarından biri. Burada yürüyüş yapabilir, temiz havayı içinize çekip bir süre dinlenebilir, balık tutabilir ya da göl kenarında bulunan eğlence mekanlarında vakit geçirebilirsiniz. 




Nuri Gölü'nün hikayesine gelince: Efsaneye göre Nuri isimli küçük bir bebek bu gölde boğulmuş ve annesi sürekli bu göle gelip ‘Nuri seni bekliyorum’ manasında ‘Nuri Geli’ dermiş.


Mc Donald's


Dünyanın En İlginç Mc Donalds Binası ve Ters Ev

Batum'da uzay mekiği şeklindeki Mc Donalds binası mimari özellikleri nedeniyle hayatımda gördüğüm en ilginç yapılardan biri. Mimar Giorgi Kmaladze akaryakıt istasyonunu ve restoranı bir arada tasarlamış. Bu ilginç mimari yapı 2013 yılında geometrik bina ödülüne layık görülmüş. Akaryakıt istasyonunun üstünü kapatan ve öne doğru uzayan üçgen kısım restorana ait peyzaj alanı olarak değerlendirilmiş. Batum'daki bir diğer ilginç yapı ise Mc Donals binasına çok yakın bir mesafede bulunan Ters Ev. Restoran olarak hizmet veren bu ilginç yapı fotoğraf meraklılarının önemli uğrak noktalarından biri.




Karadeniz'de bir Dubai

Batum'da Sovyet döneminden kalan eski yüksek binalar Karadeniz'e karşı zaman yorgunu halleriyle bakım ve yenilenmeyi bekliyor. Bu binaların balkonlarındaki tahribata karşı aynı renkte plastik kaplama kullanılarak önlem alınmaya çalışılmış. Eski kent bölgesinde geleneksel mimari yapılar yoğunluğu oluşturuyor. Kentin batısına doğru gittiğinizde ise gökyüzüne uzanan binalar ve yeni açılan geniş bulvarlarla karşılaşıyorsunuz. Gelir seviyesindeki eşitsizlik kent mimarisine de aynı oranda yansımış. Ayakta zor duran ve çamaşırların hiç eksilmediği renkli balkonların bulunduğu binaların hemen yanında dikey mimari örnekleri olan yeni gökdelenler yükseliyor. Sovyet mimarisi örneği panel binalar eski caddeler boyunca uzanıyor. Kentin batı yakasında ise otelleri, alıveriş merkezlerini, ofisleri, casino'ları ve diğer eğlence mekanlarını bünyesinde barından adeta yepyeni bir şehir yükseliyor. Geniş caddeler ve bulvarlarda gezinenlerin profillerine bakınca şehrin geri kalanından çok daha zengin bir muhitte dolaştığınızı anlıyorsunuz. Yapımı sürdürülen yüksek katlı onlarca konut da Karadeniz'de yeni bir Dubai örneğinin hızla yükseldiğinin en net göstergesi. 




Ve İlginç Şeyler  

Batum'da caddelerde dolaşan tamponsuz otomobiller çok dikkatimizi çekti. Biraz sorup araştırınca nedeninin trafik kazalarından kaynaklanmadığını öğrendik. Gürcistan ikinci el otomobil cenneti. Avrupa'dan çok sayıda kullanılmış otomobil sıfır gümrükle ithal ediliyor. Çoğu lüks olan bu araçlar burada ucuz fiyatlara satılıyor.  Türkiye'de araç parçaları çok pahalı olduğundan ikinci el alınan bu araçların parçaları Türkiye'deki alıcılara satılıyor. Tamponunu-farını satan komşu satın aldığı aracını böylelikle bedavaya getirmiş oluyor. :) Ayrıca parça hırsızlığının da buralarda çok yaygın olduğu söyleniyor. 




Gürcistan doğa turizmi ile de ön plana çıkan bir ülke. Bu ülkedeki bir sonraki turumuzda Kafkasya'nın doğal ve tarihi zenginlikleriyle dolu yeni bir 'Gürcistan Rüyası'nda uyanmak en büyük isteklerimiz arasıında...

Teşekkürler Dünya!


  

























KUMLUCA'DA BİR HAFTA SONU KAMPI: ARIKAYASI ŞELALESİ SU YÜRÜYÜŞÜ

Önce bir yağmur damlası düştü. Sonra ikincisi... Sonra bir baykuş öttü. Gecenin tam üçüydü ya da ikisiydi... Zamanın akışı o anlarda belli b...