doğa sporları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
doğa sporları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

9 Ekim 2025 Perşembe

BARTIN'DAN AMASRA'YA YÜRÜMEK

Geçen yıl bu rotada yürümeyi çok istemiştim. Hala aklımda kalan, yürümek isteyip de henüz gerçekleştiremediğim birkaç rota daha var… BARDOSK74’ün yeni yürüyüş sezonu açılışı paylaşımını görür görmez, bu defa yağmur da yağsa çamur deryasında da yüzsek yürüyeceğim dedim. Hafta sonları rutinlerinden biridir Bartın’dan Amasra’ya gitmek… Bu sefer arabayla gitmenin konforunu bir kenara bırakıp, bambaşka bir yoldan; uzun, ince patikalardan yürüyerek ulaştık Karadeniz’in bu güzel kıyısına. Balıkçılar ve martılar karşıladı bizi. Özlemini çektiğim doğanın içindeki bu 15 kilometrelik yürüyüş, yalnızca Bartın’dan uzaklaşmak değildi. Geride kalan haftanın omuzlarımıza yüklediği her ne varsa hepsini üzerimizden atmak; varış noktasından çok, oraya varacak olmanın güzelliğini yaşadığımız o anların peşinden yürümekti. “Yürümenin Felsefesi”ni bir nevi böyle okumaktı…



Her zamanki bindiğimiz noktada yağmurdan sonra açan gökyüzünün tazelediğinde bizi başlangıç noktamıza götürecek olan aracımızı beklerken, önümüzde çok güzel bir günün bizi beklediğini hissettik. Bu güzel enerji sabahın erken saatlerinde deli deli yağan yağmurun dinişi gibi tüm sakinliği ve dinginliği ile üstümüze çökmüştü.




 
Başlangıçta nemli toprak kokusunu içimize çekerken, tenimize dokunan güneş ışıklarının giderek yükselen sıcaklığı bizi bir anda yaz mevsimine götürdü. Kocareis Köyü'nü geçer geçmez ormana ve sonbahara yüzünü dönmüş yamaçlara doğru adımlarımızı atar atmaz grubumuzla birlikte kuzeye doğru yol almaya başladık.




Kuytu köşelerde, uçurumların kenarında, vadilerin içlerinde ağaçların doğal bir şekilde kamufle ettiği evlerin yanından geçen bu yolda bir süre adım seslerimizden başka ses işitmez olduk. Sohbetler zaman zaman yerini içsel konuşmalara bıraktı. 



Rüzgar esti, adım seslerimize kulak kesilen uzaktaki ıssız köylerin huzursuz köpekleri havladı, botlarımıza yapışan çamurların çıkardığı gıcırtılı tuhaf sesler içimizde bir yerlerde unutulmuş ve yüzeyi pas tutmuş bakımsız bahçe kapılarının açılışının sesine dönüştü. İncelme molasında ise şehirde büründüğümüz tüm rolleri tek tek üzerimizden atarak doğaya geri döndük.  



İşte bu manzaranın tadını çıkarırken, “Mavi Duvar” şarkısından etkilenmiş ama duvarın rengini sonradan beğenmeyip de çekip gitmiş birinin yaptığına benzettiğim, tepedeki tek katlı bir evin bahçesinde dinlenme molası verdik. 


Yürüdüğümüz güzergah boyunca, Kazpınar Köyü’ne çıkan orman yoluyla kesişen yol ayrımına kadar, kestane ve defne ağaçlarının hoş kokulu yaprakları arasında ilerledik. Yere düşen minik kestanelerden tatmadan geçmedik. 


Şans getirdiğine inanılan defne yapraklarını ise, yemeklere kattığı lezzeti de düşünerek, doğadan bir tutam ödünç aldık. Biraz daha ilerlediğimizde köpek havlamaları iyice yakınımızdan gelmeye başladı. Gördük ki, çitlere av köpeklerini bağlayan bir avcı grubu, Milli Parklar'dan gelen görevlilerinin gözetiminde yaban domuzu avına çıkmış.




Artık deniz seviyesinde sona erecek olan yemyeşil yamaçlardan inmeye başlamıştık. Yaprak kıpırtılarının arasından görünen bir parça deniz mavisi, içinde bulunduğumuz renk cümbüşüne sonsuzluk kattı. 



Patikanın kenarında yükselen ve tatlı esintide hafifçe sallanan dağ çilekleri — yani buralardaki adıyla beydin — gizli gizli denize yaklaştığımızın haberini vermenin mahcubiyetini üzerlerinde taşır gibi kızarmaya başlamışlardı. 



Doğrusu, bu özel meyvenin tadına bakmadan da duramadık. Kararında tüketildiğinde sağlığa iyi gelen bu meyve ağaçlarının bulunduğu, denize bakan yamaçlarda kuşburnu meyveleri de avuçlarımıza birer yol ikramı gibi toplanıverdi.



Tarlaağzı Köyü'ne geldiğimizde meydandaki caminin önündeki banklarda grubun geride kalan kısmını beklemek için kısa bir mola verdik. Etrafta oyun oynayan çocuklardan başka kimse yoktu. 




Köyün sakinleri bu güneşli ve sıcak pazar gününü ya evlerinde ya da bahçelerinde geçiriyordu. Köyün içindeki yokuştan yürümeye devam ettik ve Tarlaağzı Limanı'na geldik. Burası yürüyüşümüzün son noktasıydı. Limandaki merdivenlerden plaj tarafına geçtik.




İyice acıkmıştık. Çayımızın eşliğinde sandviçlerimizi yerken, tepemizde martı çığlıkları, sakin bir ekim denizinin dalga kıpırtıları ve balıkçı motorlarının sesi bize eşlik etti. Yeme içme faslı bittiğinde, yorgunluğun da etkisiyle masmavi gökyüzüne ve hemen önümüzdeki denize karşı uzandık. 



Uzaktan bakınca, kıyıya vuran deniz sarhoşu balıklar gibiydik. Plajın simsiyah renkteki küçük çakıl taşları ise bu koyda bir şeylerin yolunda gitmediğini kulağımıza fısıldayıp duruyordu...







Teşekkürler Dünya! 








 




18 Temmuz 2025 Cuma

BARTIN'DAN AĞRI DAĞI'NIN ZİRVESİNE: SELÇUK YILDIRIM 5137 METREYE BAŞARIYLA ULAŞTI

Bartın Dağcılık ve Doğa Sporları Kulübü (BARDOSK 74) üyesi sporcu Selçuk Yıldırım, Türkiye'nin en yüksek noktası olan Ağrı Dağı’na (5137 m) başarılı bir zirve tırmanışı gerçekleştirdi. Zorlu tırmanış anlarını sosyal medya hesabında paylaştığı zirve fotoğrafıyla ölümsüzleştiren doğa tutkunu sporcu, tırmanış başarısını ve mutluluğunu "Bartın'ı Ağrı Dağı'nda (Ararat) temsil etmek gurur verici, her zaman doğada kalmak istiyorum"  sözleriyle ifade ediyor.




Hazırlık Süreci ve Karar Anı

Hazırlık dönemim çok olmadı. 2-3 yıl öncesi Kaçkarlara çıkmıştım, oranın rakımı Ağrı’ya göre 2000 metreye yakın daha alçak. Biraz sporcu alt yapıma güvendim diyebilirim. Ekip olarak sosyal medyadan gördüğüm, çok da araştırma yapma fırsatım bulamadığım bir tura yazıldım ve onlarla irtibata geçerek detayları öğrenip kaydımı yaptırdım.




Tırmanışın Gün Gün Hikayesi

Tırmanmak toplamda 4 gün sürdü. Ağrı Dağı’na Doğubayazıt’tan çıkılıyor, oranın rakımı 1600 m. Biz ilk 3200’e kadar yürüdük, orada kamp attık. Kamp alanında çadırlarımız ve eşyalarımız hazırdı, biz getirmedik; onlar yardımcı oluyorlar. Bir gece kaldıktan sonra 2. gün 4200’e yürüdük, yaklaşık aralarında 7-8 km var.




Bu arada bu alışma evresiydi ve o gün tekrar 3200’e döndük, yine çadırlarımızda kaldık. 3. gün kahvaltıdan sonra tekrar 4200’e yürüdük ve bu kez bu rakımda çadırlarımıza yerleştik. Bu arada yine eşyalarımızı atlar taşıdı.

O akşam gece 12’de tepe lambalarımızı alarak ve zirve için hazırladığımız çantalarımızla yola çıktık. 5-6 saatlik bir yürüyüş sonrası sabah 6 gibi zirvedeydik.

Rakım (İrtifa) Hastalığıyla Mücadele

İlk başlayanlar için dizlerinde ağrılar, baş dönmeleri ve mide bulantısı yaşayanlar oldu — ben de dahil olmak üzere. Çünkü rakım olarak oksijen yetersizliği bunlara sebep oluyor genelde. 4200’e 2 kere çıkmamızın sebebi, yüksek rakıma biraz daha alışmaktı.




Zirve Anı: Mutluluk ve Mide Bulantısı

Zirveye çıktığımda yılların o heyecanı vardı fakat mide bulantısı orada o mutluluğumu ufak da olsa gölgeledi diyebilirim. Ama Türkiye’nin en yükseğinden Küçük Ağrı Dağı’na ve doğaya bakmak, çıkışta Doğubayazıt’ın ışıklarını görmek paha biçilemezdi.




Tırmanmak İsteyenlere Tavsiyeler

Tırmanmayı düşünenler için şunları diyebilirim:
Giderken muhakkak eksik malzemeyle gitmesinler, gidecekleri tur ve rehberleri iyi araştırsınlar. Kampa gitmeden yanlarına ekstra erzak alsınlar çünkü turlar bu konuda yetersiz. Bir de birkaç irtifası yüksek zirve yapmadan gitmesinler.




Doğaya Ait Kalmak ve Gelecek Hayaller

Son olarak, bundan sonra çok büyük hedeflerim yok. Her zaman doğada kalmak istiyorum. Belki yeni bir zirve yaptığım için biraz ara vermem gerekiyor, kendimi toparlamam için. Dilerim ki keşke Everest olsun bundan sonra...

Ama onun için çok erken ve iyi sponsorlara, iyi bir psikolojiye ve bedene ihtiyacım var.




Bartın’ı Temsil Etmenin Gururu

Bartın’ı Ağrı Dağı'na çıkarak temsil etmek gurur verici. Gülsen Hocam her zaman bize önderlik yapmıştır ve Bartın halkına doğayı sevdirmiştir.




Doğayı Sev, Ağaçları Koru

Biraz ülkemizde ve çevremizde ne var ne yok araştırıp bunları yerinde görmek çok güzel bir duygu. Çevremizi kirletmediğimiz sürece, her zaman her gittiğim yerleri tavsiye etmeye ve rehberlik yapmaya hazırım.

Ve son olarak: “Doğayı sev, ağaçları koru.”



Yaşadığı bu harika deneyimi tüm içtenliği ve samimiyetiyle paylaşan değerli sporcu Selçuk Yıldırım, şimdi yeni hayalleri ve zirve hedefleri için gerekli enerjiyi toplamak adına dinlenme sürecinde. Bu zorlu ama anlamlı yolculuk, dağcılık sporuna ilgi duyan yeni sporcular için kuşkusuz ilham verici bir örnek olmaya devam edecek.

Kendi sözleriyle ifade ettiği gibi: “Her zaman doğada kalmak istiyorum.” Bu cümle, onun doğaya olan bağlılığını, ağaçlara ve çevreye duyduğu hassasiyeti açıkça ortaya koyuyor. Türkiye’nin dört bir yanındaki doğal güzellikleri keşfetme arzusu ve bu yolda karşılaştığı insanlara rehberlik etmeye olan gönüllülüğü, sadece bir sporcu değil; aynı zamanda farkındalık yaratan bir doğa elçisi olduğunu da gösteriyor.

Bu onun hikayesi…
Ve biliyoruz ki, yeni zirveler için yola çıkmaya, tırmanmaya ve ilham olmaya devam edecek.


Teşekkürler Selçuk Yıldırım!

KARADENİZ'DEN HAZAR'A ATEŞLER ÜLKESİNDE: AZERBAYCAN'DA GOBUSTAN VE ABŞERON TURU

Bu bölümde Azerbaycan gezimizin en heyecanlı gününe geldik. Ülkeye gelmeden önce bir tur firmasından satın aldığımız Gobustan (Kobustan ya d...